Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ukrayna dönüşü uçakta gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Erdoğan’ın açıklamalarını NTV’den Funda Görey aktardı:
“Bugün (dün) Ukrayna ile tesis ettiğimiz Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin 8’inci toplantısını gerçekleştirdik. 7 anlaşma imzaladık. Ukrayna ile ticaret hacmimiz yaklaşık 5 milyar dolar. Şimdi ise 2023 itibarıyla 10 milyar dolar gibi bir hedef belirledik. Geçtiğimiz yıl Türkiye’yi ziyaret eden Ukraynalı turist sayısı 1,5 milyon olmuştu. Ukrayna ile sanayi alanında yoğun bir iş birliğimiz var ancak bunu daha da geliştireceğiz. Bu konuda bugün (dün) Ukrayna Devlet Başkanı Sayın Volodimir Zelenskiy ile kararlı bir mutabakata vardık. Ayrıca telekomünikasyon, enerji, ticaret ve kültür alanlarında da yakın çalışmaya devam edeceğiz.
Kırım Tatarları konusundaki pozisyonumuz net. Kırım’ın ilhakını tanımıyoruz. Kırım’ın haklarını korumak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ancak Sayın Başkanın da bu konuda kararlı olduğunu gördüm. O da özellikle “Kırım Tatarları konusunda hassasiyetiniz nedir?” diye bunları benden ayrıca öğrenmek istedi. Ben de kararlılığımızı söyledim. Hatta şu anda Herson bölgesinde 500 konut yapabiliriz diye bir teklifte bulundu, “Beraber yapalım” dedi. Biz de kendilerine “İsabetli olur” dedik. Çevre ve Şehircilik Bakanımız bir heyetiyle beraber inşallah gelecek, burada Sayın Başkanın belirleyeceği isimlerle görüşmelerini yapacak ve hangi bölge isabetli olursa orada çalışmalara başlayacaklar. Kiev’de Kırım Tatar kardeşlerimiz için cami, konut ve işyerlerinden oluşan bir külliye inşa edeceğiz. Bunun için yine müşterek bir adım atacağız. 33 dönümlük bir arazi oradaki kardeşlerimiz tarafından alındı. Kırım Tatarlarının kendi ayakları üzerinde durmasını çok çok önemsiyoruz. Bu çerçevede Mustafa Cemiloğlu ile görüştüm, diğer arkadaşlarla da görüştük. Kırımlı kardeşlerimize siyasi, ekonomik, diplomatik ve kültürel alanlarda da her türlü desteği vereceğiz.
Özellikle Herson’da atılacak adımları önemsiyoruz. Tabi bu adamlarla beraber daha sonra yine Sayın Başkanla oralarda ne gibi adımlar atabiliriz bunları da konuşacağız. Kırım konusunda AGİT Ukrayna Özel Gözlem Misyonu önemli bir rol oynuyor. Bu misyonun başkanlığını 2014’ten bu yana hep Türk büyükelçiler yürütüyor.
FETÖ ile mücadele konusunda Ukrayna 2018’de iki kişiyi ülkemize sınır dışı etmişti fakat burada hala iki tane okulları var. Bunların Maarif Vakfı’na devri için kendilerine özellikle ricada bulundum. Hatta “Sizin Milli Eğitim Bakanlığınızla beraber de bu çalışmayı sürdürebilirler” dedik. Necip Hablemitoğlu’nun katil zanlısı Nuri Gökhan Bozkır’ın iadesi için de girişimlerimiz sürüyor. Bunu kendisinden özellikle istedim. Dedim ki “Bizim için çok ama çok ileri derecede önemli. Şu anda iltica ile ilgili de girişimleri olmuş. Dolayısıyla burada bir yanlışa düşüp de buna böyle bir kapıyı da açacak olursanız, bu aramızdaki ilişkileri de sıkıntıya sokabilir.”
Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü, siyasi birliğini ve istikrarını önemsiyor ve bu hassasiyetimizi Rus mevkidaşlarımıza da iletiyoruz.
Bu sabah (dün) İdlib’de 7 askerimiz ve bir sivil görevli şehit oldu. Bu İdlib mutabakatının açık bir ihlalidir. Rejim için tabi ki bunun sonuçları da olacaktır. Bugün (dün) derhal karşılık verdik ve “Bundan sonra gereği neyse yapılacak” dedik. Bu attığımız adımın ardından da orada 76 civarında rejim mensubunu etkisiz hale getirdik. Bunların büyük bir kısmı ölmüş durumda, belli bir kısmı yaralı. Fakat Rus tarafına da bunun bütün bilgilerini de koordinatları ile birlikte arkadaşlarımız verdiler.
Başta Milli Savunma Bakanımız olmak üzere Genelkurmay Başkanımız, Kuvvet Komutanlarımız yaralı askerlerimizi hastanelerde ziyaretlerini yaptılar.
Askeri gözlem noktalarımız tabi ki orada hayati rol oynuyor ve yerlerinde kalacaklar. Gerekli tahkimatlar da bunun için yapılıyor. İdlib’de yeni bir savaşa, sivil katliamına ve göç dalgasına müsaade edemeyeceğimizi de onlara bildirdik. Bugün de Dışişleri Bakanımız, Rus mevkidaşı Lavrov’la bir görüşme yaptı. Hem sahada hem de masada gerekli adımları atıyoruz. İdlib konusunda uluslararası toplumun da sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. Türkiye’yi takdir etmek yeterli değil, biz somut adımlar da görmek istiyoruz. Hakikaten “Bu kadar insanı yediriyorsunuz, içiriyorsunuz, giydiriyorsunuz, sağlığıyla ilgileniyorsunuz. Türkiye çok büyük işler yapıyor” gibi bizi takdir kelamları artık yetmiyor. İcraat istiyoruz. Aksi takdirde diğer adımları atma girişimine de başlayacağız.
Libya’daki gelişmeleri de yakından takip ediyoruz. Askeri komite toplantısı bugün (dün) yapıldı, sonuçlarını takip edeceğiz. Biz meşru Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin yanında siyasi süreci desteklemeye devam edeceğiz. Bu bağlamda yarın (bugün) Sayın Merkel’le bir telefon görüşmem olacak. Arkadaşlarımız da muhataplarıyla temas halindeler. Temenni ederim ki bu görüşmelerden de hayırlısıyla neticeleri alırız.
Erdoğan’ın kendisine yöneltilen sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
İdlib’de şehitlerimiz var ve operasyonlar da devam ediyor. Acaba bu operasyon da daha önce yapılan üç operasyon gibi kapsamı, derinliği olan dördüncü bir operasyona dönüşür mü? Gereğini yaparız derken neyi kastediyorsunuz? İkinci bir soru da Milli Savunma Bakanımız söz etmişti bir güvenli bölgeden. Güvenli bölge derken bunun bir sınırı çizilmiş mi?
Bugün (dün) sabahki olayı müteakiben biz yola çıktık ve ardından arkadaşlarımız hemen adımları attılar ve havan topları ve fırtına obüsleriyle tamamen alana girdiler ve kısa sürede de netice almaya başladılar. Hatta SİHA’lar da devredeydi. 76 rejim unsuru etkisiz hale getirildi. Bunlar tabi tespit edilenler. Milli Savunma Bakanımız tespit edilemeyenlerin de olduğunu söyledi. Bunlar daha çok telsiz konuşmalarıyla tespit ediliyor. “Şu kadar kişi kaybettik” filan diyorlar. Bir telsizden farklı bir rakam, bir telsizden daha farklı bir rakam gelebiliyor. Onun için telsiz takibinde aldığımız bu tür rakamlarla şu anda bize ulaşanlar bunlar. Bu süreci tabi devam ettireceğiz.
Çünkü Suriye şu anda İdlib’deki o masum, mahzun insanları sınırlarımıza doğru sürerek orada alan kazanmaya çalışıyor. Biz de Suriye’ye burada alan kazanma fırsatı vermeyeceğiz, çünkü şu anda bu bizim yükümüzü artırıyor. Şu anda zaten bizim sınırlarımızda yoğun bir çalışma var ve biz sınırlarımızdan 30 ila 40 kilometre Suriye içinde ileri gidiyoruz ve oralara da briket barınaklar yapıyoruz. Şimdi ona başladık. Bu briket barınak konusunda da yoğun bir çalışma devam ediyor. Çünkü çadır kentlerle filan bu işi çözmemiz mümkün değil. Kış mevsimindeyiz, çadır kentlerde o insanların yaşam koşullarının ne olacağını düşünün. Biz “Konforunu biraz daha ileri götürelim, 25-30 metrekarelik briket barınakları yapalım” dedik ve inşaat şu anda hızla devam ediyor. Hatta konuyu Sayın Merkel’e de açtım. Merkel de destek sözü verdi. Oradan gelecek desteği de burada süratle kullanarak ilk etapta hiç olmazsa 25 bin civarında briket barınak yapalım istiyoruz. Bununla orada onlar için güvenli bir bölge tesis edelim istedik. Şu anda yapılan çalışma bu ve yoğun bir şekilde devam ediyor. Burada tabi Suriyeli kardeşlerimizi de eleman olarak değerlendirip çalıştırıyoruz ve inşaatlar da orada devam ediyor.
Adı olan, yani Barış Pınarı gibi kapsamlı bir operasyon düşünüyor musunuz, onu merak ediyorum?
İdlib operasyonunun bu şimdi ilk ayağı. Bunu biliyorsunuz cuma günü söyledim. Şimdi bu operasyon yapıldı ama bunlar demek ki şaka yaptığımızı zannediyorlar ama bugün yapılan operasyonların bunlara ciddi bir ders olduğu kanaatindeyim ama durmayacağız aynı kararlılıkla buna devam edeceğiz.
Tabi ki bu şehit haberleri hepimizin yüreğini yakıyor ve İdlib’de verilen sözler tutulmadı. Rusya ile bu manada bir gerginlik yaşıyoruz ama bir taraftan da şöyle bir durum var. Mevcut iş birliği ve S400 alımı konusunda da yaptırımlar söz konusu. Bu noktada Rusya’ya bir mesaj vermek ister misiniz? Ne söylemek istersiniz?
Bizim Rusya ile şu aşamada bir çatışma ya da bir ciddi çelişki içerisine girmemize gerek yok. Bunu niye söylüyorum? Biliyorsunuz bizim şu anda Rusya ile çok ciddi stratejik girişimlerimiz var. Bunlardan bir tanesi, özellikle de çok kararlı şekilde başlattığımız nükleer enerji meselemizdir ve rakam orada çok çok ciddidir. Şu anda onun inşa süreci devam ediyor. 300’ün üzerinde mühendisimiz Rusya’da yetiştirildi ve bunlar yetiştikçe de gelip burada çalışmaya devam ediyorlar. Bu bir defa önemli.
İkincisi, Türk Akım Projesi de çok büyük önem arz ediyor ve oradan malum Avrupa’ya geçiş var. Bir diğer adım, şu anda doğalgazımızı, bildiğiniz gibi çok ciddi bir oranda Rusya’dan alıyoruz. Bu da bizim için önemi ifade ediyor, çünkü stratejik bir yatırım.
Şu anda Rusya ile aramızda bir diğer önemli adım da S400 konusu. Bizim S400’den geri adım atmamız diye bir şey söz konusu değil. Toplam ticaret hacmimize baktığımız zaman da şu an diyebilirim ki belki en düşük rakamdayız ama yine 20 ila 25 milyar dolar arasında bir ticaret hacmi görünüyor. Bu yıl temennimiz o ki inşallah çok daha fazla olacaktır.
Tabi Rusya ile turizm noktasındaki ilişkilerimiz de iyi bir noktada. Malum, birinci sırada Rusya. Almanya ikinci sıraya düştü. Bunlar bizim için önem arz ediyor. Bu bakımdan bunları biz görmemezlikten gelemeyiz. Onun için de tabi her şeyi oturacağız konuşacağız. Öfke ile değil… Çünkü öfke ile kalkan zararla oturur. Ama tabi nerede öfke, nerede zarar bunların da tespitini yapmak, istişare ile kararını vermek önem arz ediyor. Şu anda durum bu.
İdlib konusundan devam etmek istiyorum. Bu sıcak gelişmelerden sonra Avrupa ülkelerinden, ABD’den bir temasımız oldu mu? Çünkü mülteciler konusunda hem Avrupa hem ABD’den daha yakın bir zamanda Türkiye’ye destek mesajları gelmişti. İdlib’le ilgili bir yakın temasınız oldu mu, beklentiniz nedir?
Bu son gelişmelerle ilgili bunlardan bize gelen bir destek beyanı yok ama ne zaman bunlarla bir araya gelsek hepsi “İdlib’de ne oluyor?” diye soruyorlar. Biz de ne olduğunu kendilerine anlatıyoruz. Ama desteğe gelince, bunlardan herhangi bir destek olmadığı gibi, bir defa bize 2014 itibarıyla verdikleri sözü yerine getirmediler. 3+3 milyar avro bize destek vereceklerdi. Onun ilk 3 milyar avroluk kısmını bile tamamlamadılar. Şu anda ikinci 3 milyar avroyu yeni başkana da söyledik. O da yine “Baktık, çalışıyoruz, görüşüyoruz, şudur budur” gibi laflar ediyor. Oradan da bir şeyler geleceğine ihtimal vermiyorum. Bu konularda Amerika, Avrupa Birliği bunların birbirinden farkı yok. Zaten bunlar tek millettir biliyorsunuz.
Bir başka tartışma konusu da Libya. Konuşmanızda siz de bahsettiniz. Yarın Merkel ile bir görüşmeniz olacak. Geçtiğimiz hafta Fransa, Türkiye’yi bu ambargoyu ihlal etmekle suçladı. Almanya da “Bu ihlallerden endişeliyiz, rahatsız” dedi. Bu suçlamalara ne cevap vereceksiniz?
Biz de endişelerimizi söyleyeceğiz. Onların yaklaşımlarından biz çok fazlasıyla endişeliyiz. Çünkü bunlar teröristlerle iş birliği yapıyor. Başta Makron, zaman zaman Sayın Merkel’e söylediğimiz halde aynen o da devam ediyor. Sarraj’ın meşru olduğunu kabul ediyorlar. Sarraj’ın meşru olduğunu kabul ettikleri halde Sarraj’a değil, gayrimeşru olan Hafter’e destek veriyorlar. Mesela adam Moskova’dan kaçtı. Berlin’de otel odasına saklandı. Ama buna rağmen yine onlar Hafter’i savundular, ardından yine davet ettiler. Şimdi işte en son geleceğine dair söz vermiş. Son görüşmelerin durumunu ele alacağız ama maalesef bunlar samimi davranmıyorlar. Biz bu noktada çok doğru bir çizgide olduğumuza inanıyoruz ve şu anda da orada ibre inanıyorum ki lehe dönüyor. Çünkü her geçen an orada lehte gelişmeler var. Şu anda özellikle bu askeri görüşme noktasında Birleşmiş Milletler temsilcisinin devreye girmesi ile alakalı bazı adımlar var. Biz de onları takip ediyoruz ama bunlar güven veriyor mu derseniz, şahsen bana hiç güven vermiyor.
Trump’ın sözde “Orta Doğu barış planına” dair bir açıklamanız olmuştu; “Eğer biz Kudüs’ü koruyamazsak kem gözlerin Kabe’ye çevrilmesi ne engel olamayız” şeklinde. Bu açıklama ile beraber Arap dünyasından, İslam dünyasından daha kararlı, daha net bir görüş bekliyor musunuz?
Biliyorsunuz bizim açıklamalarımızdan sonra Arap Ligi de müspet bir açıklama yaptı. Bugün (dün) de Cidde’de İslam İşbirliği Teşkilatı’nın bir toplantısı vardı. Oraya Dışişleri Bakanımız Mevlüt Bey’i gönderdik. İslam İşbirliği Teşkilatı da bu planı reddettiğini duyurdu. Bu iyi bir gelişme.
Mahmut Abbas’la da cuma günü bir görüşmem olmuştu. Onu da kararlı görmüştüm. “Bu görüşmeden sonra Amerika’ya gideceğim, orada görüşeceğim” demişti. Ardından cumartesi günü İsmail Haniye ile bir görüşme yapıldı ve onları orada çok kararlı gördüm. Yani hepsinde adeta “Kudüs’ü vermeyiz; bu baş bu bedenden kopmadıkça Kudüs elden gitmez” diyecek kadar öyle bir kararlılıkları var. Tabi bunları görünce duygulanıyoruz. Ecdadımız bunun güzel örneklerini vermiş zaten. İnşallah biz de üzerimize düşeni sonuna kadar yapacağız. Zaten Trump ile Netanyahu’nun gibi bir araya gelerek yapmış oldukları gösteri bir netice tevdi etmiyor. Bundan bir şey çıkmaz. Oraya kippalıları toplamışlar, 3-4 tane de malum Arap büyükelçisi, o kadar… Bu bir uluslararası anlaşmanın sonucu değil. Onun için de biz görüştüğümüz bütün liderlere durumu anlatıyoruz. Zaten Avrupa Birliği’nin kararı belli bu konu ile ilgili. Batılı bazı farklı ülkelerle de yaptığımız görüşmelerde aldığımız cevaplar hemen hemen hep olumlu.
Suud Kralının tavrı nasıl?
Suud Kralını doğrusu daha aramadım. İslam İşbirliği Teşkilatının dönem başkanı onlar olduğu için oradan olumlu netice çıktığına göre, müspet.
İç politikadan da soru sormak istiyorum. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Genel Sekreter Yardımcısı Meltem Şişli’nin İSMEK’teki kadın çalışanlara yönelik sözleri infial yarattı. Beş gündür Türkiye bunu konuştu. Bekar çalışan kadınları itfaiyecilerle tanıştırmak gibi bir teklifte bulundu. Başörtülü çalışan kadınların da ter koktuğu şeklinde ifadeleri oldu. Ekrem İmamoğlu’ndan bir açıklama yoktu. Kendisinin bir inceleme başlattığı duyuruldu ama “şunu yaptım bunu yaptım” diye bir değerlendirmesi olmadı. Siz ne diyorsunuz bu konuda?
Ben İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanına cevap verecek kadar derece kaybına uğramadım. Hele hele bir bayana yapılan sataşmaya en güzel cevabı sizin vermeniz lazım.
Ben yazımda cevap verdim.
Tamam işte, diğer bayan arkadaşların da vermesi lazım.
Elazığ’da meydana gelen deprem sonrası ekipler, gönüllü kuruluşlar muhteşem bir iş başardılar. Fakat o kurtarma harekatı yapılırken bile CHP buradan bir siyaset devşirmeye gayreti içine girdi. Enkaz altındaki insanların bilinçli bir şekilde çıkartılmadığı, bazı köylere ayrım yapılarak yardım götürülmediği söylendi. Siz sadece orada can kurtarmaya odaklandığınız için bu tür siyasi değerlendirmelere girmediniz. Ancak üzerinden zaman geçti. Bu tür anlarda bile siyaset devşirilmesine ne söylersiniz?
Tabi bu fakir çok deprem yaşadı. Bir defa, İçişleri Bakanı Süleyman Bey kardeşimiz o Alevi o köylerle ilgili oraya gidip gezdiklerinde, bana dönüşünde telefon etti ve dedi ki “söylenildiği gibi değil.” Buradaki Alevi kardeşlerimiz bizim çalışmalarımızı takdirle karşıladılar ve teşekkür ettiler. Ama maalesef birileri de kendilerine göre tezvirat yaparak netice almaya çalışıyor.
Şimdi hepiniz Sakarya depremini, Düzce’yi, Bolu’yu, bunları yaşadınız. O dönemde netice alamadılar. Bırakın netice almayı, toplanan paraları memurlara maaş olarak dağıttılar. Gerçek ortada. Biz ise bunları yaşadık 17-18 senede. Van’ı yaşadık. Van’da bizim depremde harcadığımız rakam -eski rakamla söylüyorum- 19 katrilyon. Biz her ikisinde de gecesinde oradaydık. Kütahya Simav’ı yaşadık, aynı şey. Kaldı ki Sakarya, Kocaeli, Düzce onlar bize aynı zamanda çok ciddi kalıntı oldu. Biz oraları da tamamladık. Konutları vesaire daha sonra biz tamamladık ve bütün bunlarla beraber hiçbir zaman bunu istismar da etmedik.
Niye? Devlet olarak bu herkesin başına gelebilir. Deprem sipariş üzeri olmuyor ama geldi. Geldikten sonra da sen devlet olarak ne yaptın, ne yapıyorsun, bunun hesabını millete vereceksin. Şu anda biz mesela yoğun bir şekilde Elazığ’da, Malatya’da zemin etütleri yapıyoruz. Bana gerek Süleyman Bey, gerekse Murat Bey çok ağır bir fatura çıkardılar. Ağır hasarlı rakam 10 binin üzerinde. Şimdi diyebilir misin “hayır biz bunu yapmayacağız?” Hem yapacaksın hem de daha iyisini yapacaksın. Çünkü burada bir taraftan zemin etütlerini yapman lazım. Ondan sonra belki bazı yerlerde zemin çok çok yumuşaksa oralarda fore kazık sistemine gireceksin. Sonra şimdiki gibi kalkıp da yani zemin+4, zemin+5, zemin+6 orada yapamazsın. Aynen Sakarya’da yaptığımız gibi zemin+3. Çünkü istiyoruz ki böyle bir felaket bir daha geldiğinde aynı sıkıntıları yaşamayalım. Çünkü gelmeyecek iddiasında da bulunamazsınız.
Onun için şu anda arkadaşlarımızın yoğun çalışmaları var. Kırsal kesimde bile biz bunu daha önce Karacabey’de yapmıştık. O zaman görevde Faruk Bey idi. Birçok yerde tek katlı yapmıştık. Yani orada evlerin yanına hayvanlar için ahırlar bile yapmıştık. Şimdi benzer modeli aynı şekilde buradaki kırsal kesimlerde de belki zemin artı yanına da ahırı olacak şekilde konutlar yapabiliriz. Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız şu anda hem plan hem proje çalışmalarını yapıyor. Onların hazırlıklarını dinledikten sonra “ya Allah bismillah” deyip başlayacağız.
Siz bir açıklama yaptınız ama başka yerlere çekildi deprem vergileriyle ilgili?
“Bunlar ne için verilmişse, verildiği yere harcanacaktır” dedik. Nitekim biz bu konularda en ufak bir suiistimale gidemeyiz. Geçmişten bu yana da bunlar hangi amaçla verilmişse aynen o amaca yönelik olarak kullanılmıştır. Asla bu konularda bir israfa, suiistimale gitmek söz konusu değildir. Bunun inceliğini biz onlardan daha iyi biliriz. Çünkü biz helal haramı da iyi biliriz, nasıl bir kul hakkı olduğunu da iyi biliriz.
Koronavirüs ile ilgili tedbirler neler olacak? Bundan sonra bu tür salgın hastalıklara karşı Türkiye’nin tedbirleri neler olacak? Sizin virüse/virüslere karşı özel bir önleminiz var mı?
Biz ilk işimiz olarak dedik ki bu kadar insan Çin’de sıkıntıyı yaşıyor, orada bizim vatandaşlarımız da var, onları bir defa kurtaralım. Şimdi arkadaşlarıma dedim ki “Biz 20 yıl önce böyle bir uçağı Çin’e gönderebilir miydik? Veya böyle bir uçağımız var mıydı?” Şimdi ise hamdolsun bu uçağı tamamen hastane haline dönüştürdük, içine yataklar yerleştirdik. Oksijen, serum vesaire her şeyi sağlık ekipleri uçağa yüklediler ve doktorlar, hemşireler Çin’e gittiler. Şu anda da Ankara’da bunlara komple bir hastaneyi tahsis ettik. Bu hastanede her biri bir odada yalnız yatıyor. Bunların yanında da 7 Azeri, 3 Gürcü, bir de Arnavut getirdik. Şimdi tabi dünyada ses getirdi; “Türkiye böyle bir durumda bakın ne yaptı” diyorlar. Ama bizde de malum çevreler yine aynı durumdalar maalesef.
Ama benim bir tavsiyem var. Tabi bunu sağlıkçılar da söylüyor. Yine de üşütmeyin. Aman ateşe falan dikkat edin. Tabi bunlar belirtileri. Hepsinden öte kendinize güvenin. Gıdalarınıza dikkat edin. Bizim özel bazı tedbirimiz var mı derseniz, öyle bir tedbir inanın yok. Vücudu güçlü tutacağız. Bizim bazı arkadaşlar sağ olsunlar ara sıra dut pekmezi gönderirler. Ben her sabah bir kaşık dut pekmezi alırım. Çünkü kan yapar. Ağırlıklı olarak Erzurum’dan.
Çin’den getirdiği yolcular için Almanya yolcularından para almış?
Avustralya da almış ama biz almadık.
Bugünkü (dünkü) resmi ziyaretinizde tören kıtasını selamlıyorken kullandığınız Ukraynaca ifadenin Rus basınında infial yarattığı, başka birtakım siyasi mesajlar verdiği iddia ediliyor. Bunun Ukrayna’nın 2. Dünya Savaşı sırasında Sovyet Rusya’sından kopmaya çalışan taraflara ait olduğu iddia ediliyor.
Bir kere bu Ukrayna’nın resmi selamlaması. Ukrayna özgür bir ülke değil mi? Ukrayna’ya her gelen devlet başkanı bu ifadeyi kullanır. Bize gelenler nasıl “Merhaba Asker” diyor? Bu da böyle bir şey. Ayrıca bir infial de görmedik biz.
Hablemitoğlu’nun katil zanlısını güçlü olarak istedik dediniz. Nasıl bir karşılık aldınız?
Şu anda kendisine belgeleri de verdik. Olumlu bir cevap alacağımıza inanıyorum. Adalet Bakanlığımız bunu takip edecektir.
Putin ile bir görüşme yapacaktınız? Takvimi belli oldu mu?
Yarın (bugün) arayabilirim.