Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fransız TF1 ve LCI kanallarına verdiği bir röportajda, 05 Ocak Cuma günü gerçekleştireceği Fransa ziyareti ve iki ülke arasındaki ilişkilere dair açıklamalarda bulundu.
Fransa ziyaretinin Avrupa ile yeniden yakınlaşma amacı güdüp gütmediği yönündeki soruyu Erdoğan, “2018’in ilk ziyaretini Avrupa’da Fransa’ya, dostum Macron’a gerçekleştireceğim. Tabii ki bu ziyaretin çok farklı bir önemi var. Zira Fransa ve Türkiye arasında siyasi, stratejik, ekonomik alanlar başta olmak üzere birçok alanda atılacak adım var. Bu ziyarete çok önem veriyorum. Bir güne sığdırılacak bir ziyaret olacak. Bu bize yeterli değil tabii ki ama bir ilk adım olacak ve umuyorum farklı bir şekilde devamı gelecek.” şeklinde yanıtladı.
Erdoğan, Almanya’da Angela Merkel’in zorluklarla karşı karşıya olduğu bir dönemde, Macron’un, AB’nin sürükleyici lideri olarak görülüp görülmediği sorusuna, “Her şeyden önce Fransa farklı bir pozisyona sahiptir. Bu, geçmişten beri devam eden bir tavırdır ve AB içerisinde Almanya olsun, Fransa olsun, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak, kesintisiz 15 yıl boyunca görev yaptım ve ne olup bittiğini görme fırsatım oldu. Bu 15 yıl içinde (Jacques) Chirac ile sorunsuz bir iletişimim oldu. Daha sonra (Nicolas) Sarkozy döneminde başka bir periyot geçirdik.” cevabını verdi.
“Sayın Macron’un Avrupa Birliği’ndeki yerini önemsiyorum”
Türkiye ile AB arasındaki ilişkide Fransa’nın katkısına ve bu yöndeki tavrına dikkati çeken Erdoğan, şöyle konuştu:
“Sayın Macron’la bir dönemin içerisine girdik. İyi bir başlangıç Sayın Macron’la yaptık. Yani bölgesel konularda olsun, ikili ilişkilerde olsun, Sayın Macron’la attığımız adımlar gayet iyi bir şekilde gelişiyor ve kendisinden ümitliyim. Özellikle savunma sanayi alanında Fransa-İtalya ve Türkiye olarak üçlü bir işbirliği söz konusu. Sanıyorum bu aynı zamanda bu üç ülkenin dayanışması açısından oldukça önemlidir. Bu bakımdan ben Sayın Macron’un Avrupa Birliği’ndeki yerini önemsiyorum ve bunun hakkını da vereceğine inanıyorum.”
Görüşmede güvenlik konusunun da gündeme geleceği belirtilerek, “Suriye’deki savaşın ilk günlerinden itibaren bölgeye giden Fransız savaşçıların Türkiye’den geçtiği ve savaşın sona erme aşamasında bu kişilerin yeniden aynı yolu kullanarak Fransa’ya dönecekleri yönündeki endişeler” ile ilgili soruya Erdoğan, “Tabii liderlerin bu tür konularda endişe duymaları haliyle normal. Fakat Türkiye DEAŞ ile mücadele olsun veya daha genel olarak yabancı savaşçılarla mücadele konusunda oldukça hassastır. Biz bunları asla affedemeyiz. Bu konuda bizimle dayanışma içinde olan tüm ülkelerle gerekli adımları atacağız.” dedi.
“5 bin 600 yabancı savaşçıyı yakalayarak sınır dışı ettik”
Erdoğan yabancı savaşçılar konusunda artık ciddi bir endişenin söz konusu olmadığını kaydederek, şöyle devam etti:
“Eğer bu ülkelerden gelen yabancı savaşçılar bizim ülkemizi geçiş noktası olarak kullanıp bir yerlere gidiyorlarsa, biz, bizimle iş birliği yapan tüm ülkelere destek vermeye hazırız. Mesela Suriye’ye geçen yabancı savaşçılar konusunda, biz çok büyük sayıda yabancı savaşçıyı yakalayarak geldikleri ülkelere gönderdik veya ülkemizde tutukladık. Gelecek dönemde de bu kararlılığımız, aynı şekilde devam edecektir. Dikkatinizi çekerim, yüzlerce yabancı savaşçıdan değil, binlercesini yakaladığımızdan bahsediyoruz. Biz bunları kesinlikle affetmedik ve ilgili ülkelerin istihbarat servisleriyle iletişime geçtikten sonra geri gönderdik. Yaklaşık 5 bin 600 yabancı savaşçıyı yakalayarak sınır dışı ettik. Bunun yanında 54 binine de Türkiye’ye giriş yasağı koyduk.”
“Sizdeki (Fransa’da) devlete karşı yapılmış bir darbe girişimi değildir”
Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişimi sonrası baskı uygulandığı iddiaları üzerine Erdoğan, durumun baskı olarak algılanılmaması gerektiğini, Fransa’da bir darbe girişimi sonrası değil terör saldırılarının ardından olağanüstü hal ilan edildiğini ifade etti.
Erdoğan, işten çıkarmalarla ilgili olarak, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensuplarının devletin birçok kurumuna sızdığını ve hala bazı kurumlarda bu örgüte mensup çok sayıda kişi olduğunu vurgulayarak, “Ben bir örnek vereceğim size, bakın Almanya, iki Almanya’nın ayrışması meselesinde 500 bine yakın Alman devlet dairelerinden atıldı, kimse onu konuşuyor mu? Kimse onu konuşmuyor. Ve az önce de söyledim, Fransa’daki olağanüstü hal bakın hala devam ediyor.” dedi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
“Sizdeki (Fransa’da) devlete karşı yapılmış bir darbe girişimi değildir, sadece terörist bir eylemdir. Bizde de terörist eylemler noktasında böyle kalkıp bu kadar insan işten çıkarılmamıştır. Bu devlete karşı yapılan bir darbe olunca bu sayı ne oluyor? Aynen Almanya’daki gibi işte 500 bin civarında insan ne yapılıyor, işten çıkarılmış oluyor. Buradaki olay budur, bunu birbirine karıştırmayalım, eğer elmayla armudu birbirine karıştırırsak bedeli ağır olur. Bütün mesele, biz hukuk içerisinde neyse yapılması gereken bunu yapıyoruz. Çünkü bizim bir defa hukuk devleti olduğumuzu kimse tartışamaz, bu noktada biz çok çok farklı bir yerdeyiz, Avrupa’dan çok daha iyi bir konumdayız.”
“Terör eyleminin içerisine bulaşmış olan gazeteci de olsa bırakalım mı?”
Gazeteci kisvesi altındaki bazı kişilerin de terör örgütlerine katıldıklarına dikkati çeken Erdoğan, şunları ifade etti:
“Mesela basın, medya diyorsunuz, bu gazeteci dediklerinizin çoğu bu terör eylemlerinin içerisine bulaşmış olanlar; yani terör eyleminin içerisine bulaşmış olan gazeteci de olsa bırakalım mı? Alakası var. Eğer o da teröristse onun da içeri girmesi lazım. Bakın, serbest bırakılıyor, gazeteciymiş ve serbest bırakıldıktan sonra kaçıyor; nereye? Almanya’ya ve Almanya’ya kaçtıktan sonra da Almanya’da bu sözde gazeteci ödüllendiriliyor. Soruyorum şimdi size, o kişinin anında ne yapılması lazımdı? Tutuklanması lazımdı, tutuklanmadı. İşte bakın adli kontrolle bırakıldı ve bırakıldıktan sonra da kaçıp oraya gitti. Ve bunların hiçbirisi, gazeteci diye konuşulan bu kişiler yazıları sebebiyle değil, bunların bir kısmı ne yazık ki ruhsatı olmayan silah, bir kısmı bakıyorsunuz bankamatiklerden para çalıyor, bir kısmı ölüm hadiselerine karışıyor. Şimdi bu insanları kalkıp da serbest bırakmak mümkün mü?”
“Fransa gibi değiliz”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Batı’dan gelen eleştirilere ilişkin, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Şimdi Türkiye’de eğer Tayyip Erdoğan halkının yüzde 52’sinin oyunu alıp Cumhurbaşkanı seçilebiliyorsa, Batı Tayyip Erdoğan’a nasıl olur da kalkıp her türlü saygısızlığı yapar, böyle bir şey olabilir mi? Biz silah gücüyle, vesairesiyle işbaşına gelmiş bir parti değiliz ki. Ve şu anda da yine aynı şeklide başında olduğum partim benim yüzde 50’ye yakın oy almış. Şimdi bir defa hiçbir yerde, yani otoriter, totaliter, bu tür rejimler hele hele bizim gibi bir ülkede hiçbir zaman kalkıp da halkının desteğini alamaz.”
Seçimlere katılım oranları konusunda Türkiye ile Fransa’yı karşılaştıran Erdoğan, “Bizim ülkenin bir özelliği var, Fransa gibi değiliz biz, bizde oy kullanma oranına baktığınız zaman yüzde 85’e varan halkın oy kullanma oranıdır. Demokrasinin bizim kadar güçlü olduğu bir başka ülke yoktur. Biz bu yüzde 85’in içinden yüzde 52 oy alarak gelmişim, partim de yüzde 50 oy alarak işbaşına gelmiş. Yani demokrasiyi konuşuyorsak halkımın takdirini mi konuşacağız, halkın iradesine mi saygı duyacağız, yoksa bazı otoriter mantıkların, anlayışların takdirine mi bakacağız?” diye konuştu.
Erdoğan ‘2019 seçimlerinde aday olacak mısınız?’ şeklindeki soruya, “Kim öle, kim kala. Eğer partim, sağ olur da o günleri görürsek, partim de beni aday gösterirse niye olmasın?” şeklinde yanıt verdi.
“İran’da hafta sonuna kadar durumun normale döneceğine inanıyorum”
İran ile ilgili son gelişmelere dair görüşlerini de aktaran Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile telefonda görüştüğünü, Ruhani’nin kendisine endişelenecek bir durumun olmadığını söylediğini aktardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ruhani’nin demokratik bir tutum içeresinde olduğunu gözlemlediğini ve polislere halka karşı silah kullanılmaması emri verdiğini hatırlatarak, ülkede hafta sonuna kadar durumun normale döneceğine inandığını bildirdi.
Erdoğan, şunları kaydetti:
“Yani bu İran’ın kendi iç meselesidir, halkının özgür talepleridir. Ama birilerinin dışarından kalkıp da aynen bizim Taksim’deki Gezi olaylarında yaptıkları gibi, burada da aynı şeyleri yaparlarsa ve bunlar tabi doğru değil, yani bu ülkelerin iç meselelerine karışmaktır. Bıraksınlar da ülkeler kendi iç meselelerini kendi içerisinde dizayn etsinler, o çok daha sağlıklı olur.”