Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk-Arap Yükseköğretim Kongresi Kapanış Oturumu ve Gala Yemeği’nde yaptığı konuşmada, son iki asırdaki geriye gidişin, çözülmenin temel sebebinin, ilim ve bilgi merkezlerinin yer ve el değiştirmesi olduğunu söyledi.
Medreseler yozlaşınca, sosyal hayatın da yozlaştığını vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:
“Üniversitelerimiz kendini yenilemeyince sanayimiz de gelişmedi. En zeki çocuklarımız, en yetişmiş insanlarımız kendi vatanlarında önleri kesilince, Amerika’ya, Avrupa’ya, farklı ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Kimi zaman da batı başkentlerine eğitim için gönderilen evlatlarımız, ülkelerine kendi halkından, kendi değerlerinden utanç duyan yabancılar olarak döndü.
Beyin göçü, hayat damarlarımızın kurumasına yol açtı. Maalesef, bugün kendi çocuklarımız bırakın fen ve mühendislik bilimlerini, kaliteli ilahiyat eğitimi için dahi İslam ülkelerine değil, batı üniversitelerine gidiyor. Kendine özgü, özgün eğitim sistemlerini geliştiremeyen toplumlar, geleceği inşa edemezler. Bu makus talihi değiştirmek, yeni bir başlangıç yapmak, bizim elimizdedir. Şunu hiçbir zaman unutmayacağız, yıkılan inşa edilir, kaybolanın yerine yenisi konur, ancak öz güvenini yitiren bir milletin tekrar tarih yazması mümkün değildir.”
“Sömürgecilerin neden olduğu tahribatı görmezden gelemeyiz”
İslam coğrafyasındaki sorunlarda dış etkilerin varlığına dikkati çeken Erdoğan, şunları söyledi:
“Şunu unutmayalım. Şüphesiz ‘bir damla petrol, bir damla kandan daha değerlidir’ diyen sömürgecilerin neden olduğu tahribatı görmezden gelemeyiz. Tek kutsalı menfaat olanları, çizdikleri yapay sınırlarla yapay sorunlar üretenleri elbette eleştireceğiz. Kendi vatandaşları için hak gördükleri demokrasiyi bölge halkları için lüks görenlerin ikiyüzlülüklerini de ifşa edeceğiz. Ancak bunları yaparken çok daha önemli bir noktayı gözden kaçırmamalıyız. Peki nedir bu nokta? Öz eleştiridir. Kendimizi şöyle bir eleştiriye çekeceğiz, nefis muhasebesi yapacağız, kendimizi sigaya çekeceğiz. Onları tenkit ettiğimiz kadar kendi öz eleştirimizi yapmazsak içinde bulunduğumuz karamsar tabloyu da değiştiremeyiz. Sorunun menşeini sadece dışarıda ararsak, böyle bir kolaycılığa düşersek inanın hiçbir yere varamayız. Doğru teşhis, doğru tedavinin de ilk adımıdır.”
“Yaşadığımız hadiselerin geleceğimizi karartmasına izin vermeyeceğiz”
“Biz dünyaya, insanlığa örnek teşkil edecek bir değerler manzumesine ve tecrübeye sahibiz.” diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
“Yoksulluk, kan, gözyaşı, acı, asla bu toprakların, ortak coğrafyamızın değişmez kaderi değildir. Bugün yaşadığımız hadiselerin, sıkıntıların, üzerimizde dolaşan kara bulutların geleceğimizi karartmasına, bizi yeise sevk etmesine asla izin vermeyeceğiz. Tarihimiz sadece övünç kaynağımız değil, aynı zamanda bize güç veren, ilham olması gereken çok önemli bir referanstır.”
“Ne yazık ki İslam dünyası şu anda Şia ve Sünnilik tehdidi altındadır” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:
“Ben bunu İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nde de konuştum. Bizim Şiilik diye bir dinimiz yok. Bizim Sünnilik diye de bir dinimiz yok. Bunlar birer yoldur ama bizim bunların üzerinde tek dinimiz var o da İslam’dır. Ve bizler birer Müslüman olarak kardeşliğimize asla gölge düşürmemeliyiz. Kim ki ‘Benim mezhebim senin mezhebinden daha üstündür’ diyorsa, İslam’a zarar verir. İslam’a zarar vermeye kimsenin hakkı yok. İster Sünni olsun ister Şii olsun. Biz böyle bir ayrımcılığın içerisine giremeyiz.”
‘Ölçülerimizi kaybettik’
Erdoğan, “Hep konuşuyoruz. Türk, Arap. Ben buna üzülüyorum. Arap Birliği… E bunun karşısında Türk Birliği mi olacak? Niye olsun ya? Şimdi bir taraftan İslam İşbirliği diyorsun, öbür taraftan Arap Birliği diyorsun. Bu ne menem iştir, nasıl bir şeydir bu? Biz İslam Birliği niye demiyoruz da Arap Birliği diyoruz? Ne Arabın Arap olmayana, ne Arap olmayanın Araba üstünlüğü yoktur, üstünlük ancak takva iledir.” diye konuştu.
“Biz ölçülerimizi kaybettik. Ölçülerimizi kaybettiğimiz için de sıkıntı yaşıyoruz.” ifadesini kullanan Erdoğan, şunları söyledi:
“Bu ölçüleri bizim yeniden yakalamamız lazım. Yeniden bizim aslımıza dönmemiz lazım. Eğer bunu yakalayamazsak, geçen bu sürelere yazık olur. Bakıyorsun, Arap kardeşim bana farklı bakıyor. Ben Türküm. Eğer Türk de Araba farklı bakıyorsa yandık. Bizim renklerimizde herhangi bir şey olabilir mi? Ne siyahın beyaza, ne beyazın siyaha üstünlüğü yoktur. Ölçü bu. Batı dünyası bu ayrımları yaparken, İslam dünyasında bu sıkıntı yoktu. Biz onlara bu dersleri verdik. Çünkü biz yaradılanı Yaradandan ötürü sevdik, renginden dolayı değil, kavminden dolayı değil, ülkesinden dolayı değil, makamından dolayı değil, rütbesinden dolayı değil. Bundan dolayı sevdik. Bu yanlışı gidermemiz lazım.”