Erdoğan: Kudüs İsrail’e verilemez

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’nin İsrail-Filistin meselesine yönelik planını eleştirdi. “Kudüs’ün İsrail’e verilme planı asla kabul edilemez” diyen Erdoğan, açıklanan plan için “yeni oldubittiler oluşturma gayreti” ve “barışa, çözüme hizmet etmeyecek” ifadelerini de kullandı.

Erdoğan: Kudüs İsrail’e verilemez

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Senegal dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Erdoğan’ın açıklamalarını geziyi NTV adına takip eden Seda Öğretir aktardı:

“Afrika ziyaretimizin ikinci ayağı olan Gambiya’ya Cumhurbaşkanı düzeyinde ilk ziyareti gerçekleştirdik. Bu ziyareti hem ikili ilişkilerimiz hem Afrika politikamız bağlamında önemsiyorum. Gambiya ile “gençlik ve spor” ile “arşiv” alanlarında olmak üzere iki iş birliği anlaşması imzaladık. Bunlar ülkelerimiz arasındaki kültürel ve sosyal ilişkileri güçlendirecektir. Türk ve Gambiya iş adamlarının katılımıyla yapılan iş forumu yeni imkanlara vesile olacaktır. Gambiya FETÖ okullarını Afrika’da kapatan ilk ülkedir. Rohingya Müslümanları konusunda Gambiya’nın gösterdiği hassasiyet memnuniyet verici. Diğer Afrika ülkeleri ile olduğu gibi Gambiya ile de karşılıklı saygı ve çıkar temelinde kazan-kazan ilişkisini geliştirmeye devam edeceğiz.

Ardından son durağımız Senegal, Afrika ziyaretimizin üçüncü ayağı idi. Senegal ile iyi ilişkilerimiz var ve her gün güçleniyor. Ekonomi, ticaret enerji, altyapı müteahhitlik, savunma ve balıkçılık alanında büyük potansiyele sahip. 400 milyon dolar ticaret hedefimize ulaştık fakat geçen yıl biraz gerileme oldu, bu hedefin ötesine geçmek için yoğun bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz. Şimdi birlikte belirlediğimiz hedef 1 milyar dolar. Bugün 7 anlaşma imzaladık. Böylece ilişkilerimizin ahdi zeminini güçlendiriyoruz. İş forumunda yeni yatırım imkanlarını ele aldık ve iş adamlarımızı bir araya getirdik. Senegal, FETÖ ile mücadelede yanımızda duran bir ülkedir. Maarif Vakfı şu anda 13 okulla eğitim veriyor. Senegal ile özellikle öğrencilerine de burs verme suretiyle geleceğe yönelik ilişkilerimizi çok daha güçlü hale getireceğiz. Dördüncü kez ziyaret ettiğim Senegal bu sefer çok daha farklıydı. Türk müteahhitlerin burada yaptıkları yatırımlarla geleceğe yönelik güçlü adımlar atıyoruz. Bizim Afrika vizyonumuz karşılıklı saygı temelinde kazan-kazan ilkesine dayanıyor. Afrika ile özel ilişkilerimiz var, geçmişimizde sömürgecilik yok. Afrika’yı pazar değil, ortak olarak görüyoruz. Afrika’da özellikle Senegal’in çok farklı bazı özellikleri de var. Adeta buradan Amerika’ya, değişik yerlere Goree adasından köle ticareti yapılırdı. Hakikaten orası çok çok farklı bir yer. Ben orayı ziyaret ettim ve orada kölelerin nasıl zincirlere vurulduğunu, zincirlere vurulan kölelerin nasıl kadırgalarla vesaire ta ABD’ye kadar gönderildiğini bize rehber olan arkadaş anlatmıştı.

2’si Fransız, 1’i İngiliz, 3 eski sömürge ülkesini ziyaret ettiniz. Neler gözlemlediniz? Onlar Türkiye’ye nasıl bakıyor. Hem Senegal’de hem de Cezayir’de halk Fransa’ya tepkili. Fransa’dan hala buraya ilişik diye bahsediyorlar. Gözlemlerinizi paylaşır mısınız?

Özellikle Cezayir’de Cezayir Cumhurbaşkanı Sayın Abdulmecid Tebbun Fransa’ya çok farklı bakıyor. Hatta ben kendisinden bir şey rica ettim. Çünkü bana öyle bir rakam verdi ki; bu rakamı öyle zannediyorum ki dünyada siyasi liderler de pek bilmiyor. 130 yılda 5 milyondan fazla Cezayirlinin Fransızlar tarafından öldürüldüğünü söylüyor. Dedim ki “Bana bunun belgelerini gönderirseniz, çok memnun olacağız.” Biz milyonlarca biliyorduk da böyle bir rakamı tahmin etmiyordum. Tabii Fransızlar katliamı sadece Cezayir’de değil; Ruanda’da da yaptılar. Yani, birçok Kuzey Afrika ülkesi Fransızların bu tür katliamına tarihte şahit oldu. Bunu bir (Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel) Macron bilmiyor. Macron’a söylediğimiz zaman kendisi “tarih dersi mi veriyoruz?” diyor, böyle bir durum var.

Tabii Senegal’de de şu anda oraya yönelik olumlu bir bakış yok. Gambiya maalesef işte gördük 3 ülke içinde en fakiri. Gambiya’da da bazı imkanlar var, onların değerlendirilmesi lazım. Bunları kendilerine söyledik. Mesela limanları var. “Bunların işletilmesi noktasında firmalarımız deneyimlidir, size sömürülecek yer diye bakmazlar. Eğer bunu firmalarımız alırsa siz de çok ciddi kazanımlar elde edersiniz.” dedik. Örneğin; Gine’nin limanını firmalarımız işletiyor şu anda. Eskiden yılda 1 milyon, bilemedin 2 milyon gibi bir gelir elde ederken şu anda 20 milyonun üzerinde yıllık gelir elde ediyorlar. Ayrıca bu rakam sürekli büyüdüğü gibi, “Oradaki araçların hepsini yeniledik” diyor arkadaşlar. Tabii şu anda (Senegal Cumhurbaşkanı Macky) Sall’in dünyada farklı bir konumu var ama toplamda gayri safi milli hasılaya bakınca bunun çok daha artması lazım. Cezayir ise özellikle doğalgaz, petrol bu noktada iyi. Onlar da kısa zamanda kendini toparlayabilir.

İdlib’i sormak istiyorum. 2018’de İdlib’in, gerginliği azaltma bölgesi olarak ilanından bugüne gerginlik azalacak gibi durmuyor. Son zamanlarda da saldırılar arttı. Görünen o ki: Türkiye’ye basınç uygulayarak göç dalgası planlıyorlar. Sayın Kılıçdaroğlu’nun söyleminden de anladığımız kadarıyla Türkiye’ye siyaseti dizayn etmeye yönelik şantaj. “Mülteci göndeririz, altından kalkamazsınız” gibi hükümeti zora düşürecek bir şantaj. İlk zamanlar söylediğiniz bir söz vardı. AB’nin de derdi olmaya başlar anlamında. Belli oradaki Suriyelilerle Türkiye siyasetini dizayn etmek adına adeta tehdit ediyorlar. Rusya da bunun içinde görünüyor.

Rusya ile gerek Soçi gerek Astana’da bazı görüşmeler, anlaşmalar oldu. Bu anlaşmalara Rusya’nın sadık kalması halinde, biz de aynı sadakatle yola devam ederiz. Şu an itibarıyla maalesef Rusya Astana’ya da Soçi’ye de sadık değil. Arkadaşlarımız muhataplarıyla görüşmeler yapıyorlar. Bu görüşmelerde de kendilerine artık “İdlib’de bu bombalamaları vesaire durdurdunuz durdurdunuz, durdurmadığınız takdirde bizim artık sabrımız tükeniyor. Bundan sonra ne gerekiyorsa biz de bunu yapacağız.” diye ifade ediliyor. En son Halep’ten bizim tarafa atışları var. Bunlara biz bir yere kadar sabrederiz, sabrettik ama ondan sonra da biz göbeğimizi keseriz. Bu konuda Rusya da eğer biz birbirimize sadık ortaklar isek, tavrını belli edecek. Ya Suriye ile olan süreci farklı yürütecek ya da Türkiye ile olan süreci farklı yürütecek, bunun başka yolu yok. Biz bir şeyleri kapma gayretinde değiliz. Bir şeyleri almanın, toprak kapmanın gayreti yok bizde. Biz oradaki mazlum, mağdur insanları kurtarmanın gayreti içerisindeyiz. Rusların söylediği şey; “Teröristlere karşı mücadele ediyoruz.” “Kim terörist?” Kendi toprağını savunanlar mı terörist? Bunlar direnişçi. Şu anda bunlara sorarsan Türkiye’deki yaklaşık 4 milyon Suriyeli de terörist. Bunlar nereden kaçtı geldi? Esed’in zulmünden kaçtı geldi. Şu anda bu insanlar bize barınmış durumdalar. İdlib’de aynı şekilde devam eden bu süreçte biz ne yapıyoruz şu anda? Briket barınak yapıyoruz. Niye? Bu kışın soğuğunda bunlar çadırlarda duramazlar. Bunlara briket barınaklar yapalım. Bunları ben (Rusya Devlet Başkanı) Sayın Putin’e de söyledim. Bu insanlar şu anda çadırlarda nereye kadar? Bunun için Esed’e söylenmesi gerekeni siz söylerseniz, bu insanları da biz konforu yüksek hale getirebiliriz. Onun için de biz bu işi gevşetemeyiz, aynı kararlılıkla sahip çıkmaya devam edeceğiz.

Şantaj görüyor muyuz?

Bunu şantaj olarak nitelemeyelim. Aylar geçtikçe göreceğiz ama bizler ilgili arkadaşlarımız, şahsım görüşmelere devam edeceğiz. Arzumuz bir an önce burada Rusya’nın dost olarak gördüğü rejime gereken uyarıyı yapmasıdır.

Rusya’nın tutumuna İran’ı eklersek, İran’a karşı şu anda baskılar devam ediyor. Bu durumda Astana süreci Türkiye’nin gayretleriyle ve ilkeli duruşuyla yürüyor gibi duruyor. Tek başına yeterli olur mu? Etkiler mi Astana’yı?

Şu anda Astana süreci diye bir şey de kalmadı. Astana süreci şu anda sessizlikte veya sessizliğe büründü. Astana’yı yeniden ayağa kaldırmak ve yeniden ayağa kalkışı ile birlikte Türkiye, Rusya, İran ne yapabilir, bakmak lazım. Zaten Amerika üst düzeyde buraya katılmıyor, alt düzeyde büyükelçi veya özel temsilci öyle katılıyor. Burada ağırlıklı biz üç ülkeyiz, Rusya, İran, Türkiye. Şimdi bunu yeniden canlandırarak Astana sürecinden ne çıkar, bakılabilir. Tabii asıl gidilmesi gereken yer Cenevre. Cenevre konusunda da sanki unutma politikası var. Bunu hareketlendirmek, bir an önce işi siyasi sürece kavuşturmak ve netice almak gibi bir durum söz konusu olmalı.

Koronavirüs hızla yayılıyor. Çin’de çok sayıda insan hayatını kaybetti. Çok sayıda insan etkilenmeye başladı. Bazı ülkeler tedbirler açıkladı. Türkiye insanların dolaşımı sınırlandırmak, bazı noktalarda engellemek gibi büyük adımlar atar mı?

Sağlık Bakanımızın bu konudaki temkinli açıklamaları şöyle: “Bizde henüz herhangi bir sıkıntı söz konusu değil.” Ancak Çin’de de 25 kadar Türk, 10 kadar da Azeri vardı. Onların Türkiye’ye dönme gibi arzuları var. “Tedbirlerinizi alın, Azeri kardeşlerimizi de dahil edin. Karantinaya almak suretiyle bu kardeşlerimizi Türkiye’ye getirelim” dedik. Türkiye içinde şu an itibarıyla herhangi bir sıkıntı söz konusu değil ama arkadaşlarımız oraya dayalı olarak da her türlü tedbiri alarak adımlarını atıyorlar.

Önceki gece Amerikan Başkanı Trump ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiniz. İki taraftan yapılan açıklamada Libya, İdlib ve Doğu Akdeniz konusunun konuşulduğu açıklandı. Bu kritik başlıklarda Ankara’nın mesajları ne oldu?

Önceki akşam Libya’yı konuştuk. Libya ile ilgili olarak da sadra şifa konular değil. Ağırlıklı olarak Sayın Trump’la bir nezaket konuşması oldu. Elazığ, Malatya depremini gündeme getirdi. “Bize düşen ne var, ne yapabiliriz? Bizde depremlerle ilgili çokça alet edevat var, gönderebiliriz” dediler. Şu anda çok çok teşekkür ediyoruz, biz bu aşamaları aşmış vaziyetteyiz. Tabii 41 vatandaşımız öldü, Allah’tan rahmet diliyoruz. Bunun yanında ciddi sayıda kurtarılan vatandaşlarımız var. 1.600’e yakın yaralı vardı, bu yaralıların kahir ekseriyeti ayakta tedavi ile evlerine döndüler. 60-70 tedavisi devam eden var. Yoğun bakımda olan hemen hemen kalmadı gibi. Onlar da bugün odalarına çıkacaklardı. Elazığ’da Şehir Hastanemiz gerçekten çok ciddi iş görüyor. Hastalar oraya gelerek tedavilerini oldular. Şu an enkaz kaldırma çalışmaları devam ediyor. Enkaz kaldırmanın yanında, yeni bir adım daha attık. Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın gerek Elazığ’da gerekse Malatya’da elinde rezerv konut varsa -ki bunlar TOKİ’nin konutları biliyorsunuz, 400 kadar bu tür konut var- şu anda evsiz kalanlara, acil olanlara bu konutlardan dağıtmaya başlayacaklar. Malatya büyükşehir olduğu için -köy değil, mahalle diyoruz- o mahallelere tek kat konut ve bu konutların yanına da ahırlarını yapmak suretiyle çalışmalarını yoğun bir şekilde başlatıyorlar. Şehir merkezlerinde gerek Malatya gerek Elazığ’da zemin etütlerini en ideal noktada yapacağız. Zemin etütlerinden sonra da buralarda inşaatları başlatacağız ki bu bizim için 3-4 aylık, bilemedin 5 aylık iştir. Amacımız şehir merkezlerindeki binaları da yapıp vatandaşların buralardaki konutlara taşınmalarını sağlamaktır. Şu anda da (Çevre ve Şehircilik Bakanı) Murat Bey’den bunları öğrendim, süratle çalışmayı başlatıyorlar ve adımları da inşallah atıyoruz. Tabii bütün bunların dışında elimizdeki çadırları, konteyneri planlı bir şekilde dağıttılar. Kışı sıkıntısız veya en az sıkıntıyla atlatmayı planlıyoruz.

Beyaz Saray’ın “yüzyılın anlaşması” olarak nitelendirildiği barış planı, -biz uçaktayken- Trump tarafından duyuruldu. Bu bağlamda Ankara’nın plana yaklaşımı nedir?

Biz buraya girerken açıklama devam ediyordu. Önceki akşamki konuşmada Sayın Trump’a, “Bu metni bize gönderirseniz, içeriğinde ne var görürüz, ona göre de atmamız gereken adımları veya tavrı belirleriz” dedik. Zaten önümüzdeki hafta içerisinde de Cidde’de İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları Toplantısı olacak. O toplantıya Dışişleri Bakanımız da katılacaklar. Bizim bu konudaki tavrımız belli. Kudüs Müslümanların kutsalıdır. Kudüs’ün İsrail’e verilme planı asla kabul edilemez. Açıklanan plan, barışa ve çözüme hizmet etmeyecektir. Bu plan Filistin ve Kudüs için yeni oldubittiler oluşturma gayretidir. Bu, Filistinlilerin haklarını yok sayma ve İsrail’in işgalini meşrulaştırma planıdır. Hangi girişim olursa olsun, bazı Arap ülkeleri sırtını dönse de biz Filistin’in ve Kudüs-ü Şerif’in hukukunu korumak için uluslararası kurumları harekete geçirmeye ve dünyaya bu meseleyi anlatmaya devam edeceğiz.

Özellikle İsrail medyasında ki Netanyahu’ya yakın aşırı sağ medyada Türkiye’nin güvenlik bürokrasisini hedef alan yayınlar var. Bugünlerde de bir tane yayınlandı. Kasım Süleymani’nin ardından MİT Başkanı Hakan Fidan hedef gösteriliyor. Ne söylersiniz?

Eğer biz İsrail medyasına göre hareket belirleyeceksek vay halimize. İsrail medyası da istihbarat başkanımız için -imalı vurgu ile- böyle şeyler yazıyorsa doğru istikametteyiz. Hayırlı olsun!

Ülkemizde yaşanan son yıllardaki depremlerden sonra iki tavır ortaya çıkıyor. Devletin tavrı, muhalefetin tavrı… Devletin tavrı son 17 yılda birçok depremde milletle dayanışma içinde. Muhalefet ise deprem üzerinden siyaset yapıyor. Millet ittifakının bileşenleri de medyasıyla STK’larıyla başka bir algı oluşturuyor. Son olarak Kemal Kılıçdaroğlu “Deprem vergileri nereye harcandı?” dedi. Bu tavrı sormak isterim. İkinci olarak devletin 1999 öncesi tavrıyla bugünkü tavrını değerlendirebilir misiniz?

Bu adamın doğru söylediği bir şey yok. Yalanlar zincirine yeni bir yalan ilave ediyor. Ben şu anda Sivrice depremine CHP’li belediye ne kadar yardım yapmış bunun üzerinde duracak değilim. Ben sadece şunu söyleyeyim. Bütün il, ilçe, belediyelerde, mahallelerde, Allah’a hamdolsun, bir tarafta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu olmak üzere, bütün bakan arkadaşlarım ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak Fuat Bey, öbür tarafta (AK Parti) Genel Başkan Vekili olarak Numan Bey, tüm vekiller, kadın kollarımız bölgede seferber oldu, çalıştılar ve aç açık bırakmamak için ne gerekiyorsa yaptılar. Bir defa Kılıçdaroğlu’nun ne kabinemizi ne bizim şu andaki o bölgede çalışan milletvekillerimizi falan ağzına almasını yakıştıramam. Onların böyle bir derdi olamaz. Acaba kendisi oraya gitti mi? Gitmedi. Şimdi bundan sonra herhalde gider; ben söylüyorum ya… Niye gitmedi? Bu ciğer meselesi, ruh meselesi ondan… Bunda öyle bir ruh yok. Biz elhamdülillah Van’da da Simav’da da Sakarya’da da… Ben cezaevinden çıktım, ilk gittiğim yer Sakarya, Düzce’dir. O zaman belediye başkanı sıfatım yoktu. Bütün oraları dolaştık. Biz derdimiz var. Onun böyle bir derdi yok. Soruyorlar şimdi. Başbakanlığım ve Cumhurbaşkanlığım döneminde bir para hangi amaç için toplanmışsa bugüne kadar o gaye için harcanmıştır. Onun dışında bir yere biz bu tür paraları harcama diye bir tavrın içinde olmadık, olmayız. Şu anda arkadaşlarımız yoğun bir şekilde çalışıyor. Eğer bu vatandaş dayanışma için elinde ne var ne yok götürüyorsa, tek sebebi var: İnanıyor da onun için götürüyor. Bu hükümete inanıyor. İnanmasa götürür mü? Ben “Sizlere her şeyi veririm” diyor. Şimdi bir kampanya daha başlattık. Önce vekillerle dedik ki; biz buraya elimizden gelen desteği verelim. Herhangi bir rakam belirlemiyoruz. Kim ne kadar verecekse milletvekili arkadaşlarımız versinler. Bunları hesabımızda toparlayacağız sonra da grup başkanımız herhalde AFAD’a aktarma yoluna gidecektir. Bunlar ise yatıyor kalkıyor “o parayı nereye, bu parayı nereye harcadınız?” Harcanması gereken yere harcadık. Bundan sonra da Bay Kemal’e bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok. Bütün bu harcamalar nasıl yapılıyor, bunlara bakmıyor ki… Bütün bu konutlar nereye yapılacak? Bunun tarih en büyük şahididir. İki de bir kalkıp gaziler ve şehitlerle alakalı şeyleri konuşuyor. Niye? Aldatırız! Yaptıkları iş bu. Onun için bunların haftalık grup toplantısında yaptıkları konuşmalar da pek kayda değer değil.

Terör örgütü PKK’nın Suriye’de DEAŞ’lıları para karşılığı salıverdiği, para vermeyenlerin ise çocuklarının zorla terör örgütüne devşirildiği yolunda güvenlik ve istihbarat raporlarına yansıyan bilgiler var. İki terör örgütüyle de mücadele eden bir ülke olarak Türkiye’nin bu konuya ilişkin uluslararası kamuoyuna mesajı nedir?

Bu konuyla ilgili uluslararası camiaya dedik ki “Siz hep Türkiye’yi karalama kampanyaları yaptınız. Biz ne yaptık? En önemli adım olarak El-Bab’da 3 bin DEAŞ’lıyı etkisiz hale getirdik. Burayı bir sükunete kavuşturduk. Şimdi biz yakaladıkça DEAŞ’lıları kendi ülkelerine gönderiyoruz. Bunların içinde Alman’ı, İtalyan’ı, Fransız’ı var. Hepsini evlerine gönderiyoruz ama bunların ülkeleri, bunları takip etmiyor ki. Türkiye’ye iftira at, tutmazsa iz bırakır anlayışıyla lekelemeye çalışıyorlar ama biz de görevimizi yapacağız, dik duracağız. Şu anda biz DEAŞ’ın üst düzey kişilerini yakaladık. Bağdadi’nin kız kardeşi, eniştesi, damadına kadar yakaladık. Bunlar elimizde. Bunların reklamını yapalım diye bir derdimiz de yok. Şu anda bunlar bizim elimizde.

Tüm dünyadan gelen DEAŞ’lı teröristlerin 7-8 bin çocuğu olduğu iddia ediliyor…

Bu söylediğiniz şeyler tüm dünyadan gönderilen DEAŞ’lıların çocukları. Tabii bunlar, dünyanın DEAŞ noktasında oynadığı oyunun çok açık ve net göstergesi. Mesela “cezaevi” dediler. Onlar cezaevinden başka her şeye benzer. Ondan sonra bir kısmını parayla bir kısmını farklı düşüncelerle serbest bıraktılar. Hatta bir telefon görüşmesinde Sayın Trump “Bunları alır mısınız?” gibi bir teklifte bulundu. “Oturalım konuşalım, nasıl bir çözüm buluruz?” dedik. Ama sonra takibi gelmedi. “Bakanlarımız görüşsünler” dedik, takibi gelmedi.

CHP şu anda ana muhalefet gibi görünüyor ama ana muhalefetten ziyade analara muhalefet eden bir tarzı var. Diyarbakır’da HDP İl Binası’nın önünde çalınmış evlatlarını bekleyen anneler var. Onlar ana gündemden düşmek istemiyorlar ve sizlere teşekkür ediyorlar. Onlara bir mesajınız var mı?

Diyarbakır’daki bu annelerin bir kısmı deprem bölgesine gelecek kadar bu noktada annelik duygusunu yaşamak istediler. Bu çok çok asil bir hareketti. Eşim, Aile ve Çalışma Bakanımız, bazı bakan arkadaşlarımız oraya gitti. Derdimiz, oradaki hanım kardeşlerimiz olsun, babalar olsun bir güvence temin edebilmek. Yavaş yavaş çözülmeye de başladılar. Son olarak 6-7’yi buldu gelen çocuklar. Bunun gerisi de gelecek diye düşünüyorum. Akışına bırakamayız. Takipçisiyiz. Onlar kaçacak, biz kovalayacağız. Er ya da geç onlar değil; biz kazanacağız. Terörün kazanması mümkün değil. Biz bu işi köşeye sıkıştıra sıkıştıra sonunda toparlayıp alacağız. İşte dağdakilerin hali ortada. Öbür tarafta Kuzey Irak’taki durum ortada. Şu an itibarıyla Türkiye olarak biz Orta Doğu’da masada belirleyici ülkeyiz. Sağa sola yalpalayan ülke değiliz. Görüştüğümüz tüm liderler, İslam dünyasında da bölgede de Türkiye’nin çok farklı konumunu kabul ediyorlar. Ama bu bizi asla şımartmamalı ve rehavete sevk etmemeli. Hem madden hem manen güçlü olacağız ve mağdur, mazlum insanların imdatlarına yetişeceğiz.

2018 yılında yaşanan kur krizinden sonra ekonomide bu yıl bir toparlanma gözlemleniyor. Diğer yandan ABD’nin S-400’lerle ilgili CAATSA yaptırımlarını Nisan ayında yeniden gündeme getirme olasılığı beliriyor. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir? Sayın İbrahim Kalın’ı görevlendirmiştiniz ABD tarafı ile S-400 komisyonu kurulmasıyla ilgili. Bu konuda bir ilerleme var mı?

Öncelikle bir konuya değinmem lazım, eğer biz savunma sanayiinde kendi üretimimizle yerli-milli adımları atmamış olsaydık, şu anda terörle mücadelede çökerdik. Niye? Çünkü ne ABD’si ne de başkası, “Türkiye’nin şöyle bir derdi var, biz bunlara gereken desteği, yardımı verelim” diye bir gayretin içine girmezdi. Daha önceki görüşmelerimizde de söyledim: İHA konusunda ABD bize İHA vermemiştir. Biz İsrail’den o dönemlerde 10 tane İHA aldık. Bunların da tamir ve bakımında İsrail hep oyalamıştır. Ama kötü komşu bizi ev sahibi yaptı. Biz İHA’mızı da SİHA’mızı da yaptık. Maliyet itibarıyla bizim ciddi manada savrulmamızı engelledi. Neden? Çünkü onlardan kesilen faturalar çok ama çok yüksekti. Şimdi durum öyle değil. Sadece olay bu değil, uzun, orta, yakın menzil silahlarımız vesaire bunları artık kendimiz yapıyoruz. Hala bunları ithal etseydik, inanın bunların altından kalkmak adeta mümkün olmazdı. Şimdi böyle bir sorunumuz yok. Her geçen gün ileriye gidiyoruz, gideceğiz. Hep söylüyorum: S-400 konusu bitmiş bir iş. Buradan geri adım atmak söz konusu değil. Bedeli kesilmiş, kredisi vesaire hepsi konusunda Ruslarla anlaştık.

F-35 konusuna gelince… ABD’nin bizi ortak yaptığı ve birçok parçasını bizden aldığı uçak. Bunlardan 5 tanesini bize vermişlerdi. Daha sonra bu sıkıntılar yaşanınca gönderilmemesi istikametinde karar alındı. Şimdi olay nereye geldi? Ya bu işin parasını bize verecekler ya da uçağı verecekler. Parasını vermiyorsa da dünyada bu işin dibi kurumadı ki… Başka yerden de bulur alır, kendimiz yaparız. Zaten çalışmalarımız, bazı ortak girişimlerimiz var. Bir diğer önemli adım da… ABD seyahatimde son olarak orada Trump da önerimiz üzerine (ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert) O’Brien ile (Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim) Kalın Bey’e sizden bir, bizden bir kişi bir araya gelip bunlarla ilgili çalışmaları yürütsünler dedik. Orada biz görevi verdik ama henüz bunlarla ilgili ciddi bir çalışma yok.

Önceki akşamki konuşmada Sayın Trump, “Ekonominizin çok iyi bir noktada olduğunu duyuyorum. İkili ticaret hacminin 100 milyar dolara çıkarılmasıyla ilgili çalışmaları hızlandırmalıyız” dedi.

İHA’lar depremde kullanıldı mı?

Evet. Koordinat belirlemelerinde kullanıldı.

NTV

HABERİ PAYLAŞ
ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X