Samsun’dan 10 yıl önce Bursa’ya gelen 4 çocuklu ailenin en küçüğü Yasin Saraç, annesi ve babasının ayrılmasının ardından kardeşleriyle evin yükünü üstlendi.
Genç yaşında ağır iş hayatına atılmak zorunda kalan Saraç’ın, maaşının artması için hedeflediği ustalığa ulaşmasına ömrü yetmedi.
Yasir Saraç’ın annesi Songül Özan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, oğlu Yasir’in patlamanın meydana geldiği fabrikanın karşısındaki bir fabrikada yaklaşık 3 hafta önce işe başladığını söyledi.
“Mola verdikleri esnada patlama oluyor”
Özan, oğluyla en son patlamanın olduğu günün sabahında görüştüklerini anımsatarak, şöyle konuştu:
”Sabah WhatsApp’ına girmiş, kıyafetlerini giymiş, cüzdandan para almış, büyük ablasını uyandırmış. İşe motosikletle giderdi. Ben de sabah çok fazla görmedim. Gözümü açtığımda kıyafetlerini giymişti. Daha sonra da çıktığını biliyorum. Zaten 11.30’dan sonra da ölüm haberi geldi. Vardiyalı çalışıyordu, o gün de 08.00-16.00 vardiyasındaydı. Yasir, çalıştığı fabrikanın kapısının önünde patronu İbrahim Can ile mola verdikleri esnada, bir anda patlama oluyor. İbrahim, ‘Gözümü açtığımda Yasir’i göremedim. Yasir yoktu’ dedi. İbrahim’in de burnu kırık, ayağı ezilmiş, kolu sargılı.”
“Evin geçimini çocuklarım yapıyordu”
Yasir’in okumasını ve doktor olmasını çok istediğini ifade eden Özan, onun iş hayatını tercih ettiğini anlattı.
Özan, Yasir’in ilk önce Demirtaş Mahallesi’ndeki bir perde fabrikasında işe başladığını söyleyerek, şöyle devam etti:
”Daha sonra ‘Anne ben askerden sonrasını düşünüyorum, buradan ayrılmak istiyorum.’ dedi. Ben de eşimden ayrı olduğum için evin geçimini çocuklarım yapıyordu. Beni çalıştırmadılar. ‘Anne sen evde otur, bu zamana kadar bizi büyüttün.’ dediler. Üç hafta önce, çok sevdiği bir ağabeyi vardı, bana ‘Anne ben orada usta olacağım. Askerden sonra maaşım güzel olacak.’ dedi.”
”Keşke oğlum ölmeseydi, keşke çıkıp gelebilse”
Yasir’in kendisine çok düşkün olduğunu vurgulayan Özan, sözlerini şöyle sürdürdü:
”4 çocuğum var, 2’si erkek 2’si kız. Bir kızım nişanlı. 10 yıldır Bursa’da yaşıyoruz. Samsun’dan geldik buraya. Daha önce Yıldırım’da oturuyorduk. Çocukların işleri burada diye bu mahalleye taşındık. Yasir binadakileri bile tanımazdı. Kafasını önüne eğer, işine gider gelirdi. Burada bizi de pek kimse tanımazdı. Evde oğlumun Passolig kartları var. Oğlumun orada isimleri yazıyor, kim gidecek şimdi o maçlara? Oğlum Fenerbahçe’liydi, evde formaları var, çok seviyordu. Hiçbir şey de gözüm yok ne parada ne de başka bir şeyde. Biz hayatımızdan memnunduk, geçimimizi sağlıyorduk. Hiçbir sıkıntımız yoktu. Bu acıya kadar hiçbir sorunumuz yoktu. Keşke oğlum ölmeseydi, keşke çıkıp gelebilse, başka hiçbir keşkem yok.”
Özan, Yasir’in kötü alışkanlıklarının olmadığını anlatarak, ”Yasir hep ‘Usta olayım maaşım yüksek olsun, tek başıma evlenemem benim için zor olacak.’ derdi. Yasir’in yaşı 18’di ama her zaman yaşından büyük düşünürdü.” dedi.
”Çocuğumun hakkını sonuna kadar arayacağım”
Çocuğunun hakkını sonuna kadar arayacağını vurgulayan Özan, şunları dile getirdi:
”O kadar insanın canına mal oldu. Kendi canı da yandı, onun yavrusu da gençmiş ama ben kendi yavruma daha çok yanıyorum. Sabah mezarına gittim, benim yavrum oradaydı. Kocaman bir mezar, içim yanıyor. Çocuğumun hakkını sonuna kadar arayacağım. İnsanların suçu neydi, benim yavrumun suçu neydi? Benim oğlum kayboldu gitti.”