Ekonomistler, milletvekili genel seçiminin piyasalara etkisini AA muhabirine değerlendirdi.
Ünver, her siyasi partinin kendilerine oy veren seçmenlerin mesajlarını iyi okuması gerektiğini belirterek, uzlaşmacı bir anlayışın benimsenmesinin önemini vurguladı. Finansal piyasalarda kısa vadeli fiyatlamaların algı sonucunda oluşurken, orta ve uzun vadeli fiyatlamaların ise rasyonel gerekçelere dayandığına işaret eden Ünver, dolayısıyla seçimin hemen ardından yaşanan dalgalanmaları çok fazla önemsememek gerektiğini söyledi.
Ünver, “Seçimden sonra ortaya çıkan tablo bundan 15 sene önce olsaydı ekonomiye etkisi açısından çok daha olumsuz bir durumla karşılaşabilirdik. Ancak baktığımızda bugün piyasalardaki dalga boyları çok yüksek değil. Ekonominin sacayakları çok sağlam temeller üzerine inşa edilmiş durumda” dedi.
Olası bir erken seçimde oy dağılımı açısından farklı bir tablo ortaya çıkmayacağını savunan Ünver, “Aksine bugün koalisyon konusunda uzlaşmaya yanaşmayan partiler, daha fazla oy kaybetmek suretiyle bunun bedelini öderler. Siyasi partilerin asli amacı Türkiye’yi istikrara kavuşturarak kalkınmaya katkı sağlamaktır. Bu açıdan kimsenin ülkeyi istikrarsızlığa sürüklemeye hakkı yok” değerlendirmesinde bulundu.
Toplumda huzur ortamının olması için önce ülke yönetiminde huzur ve uzlaşma ortamının bulunması gerektiğinin altını çizen Ünver, dünyanın birçok ülkesinde başarılı koalisyon örneklerinin bulunduğunu, bunun sağlanması için de siyasi partilerin empati yapmaları gerektiğini ifade etti.
Ünver, seçim kampanyası döneminde her siyasi partinin ortak söyleminin ülkenin kalkınması ve büyümesi olduğunu belirterek, siyasi partilerin bu ortak paydada buluşmaları gerektiğini sözlerine ekledi.
“Belirsizlik ekonomik oynaklık olarak kendini gösterecek”
Şeker Yatırım Başekonomisti Gülay Elif Girgin de seçimlerin ardından, hükümet kurmak için 45 günlük bir süre bulunduğuna işaret ederek, koalisyon veya azınlık hükümeti kurma senaryoları konuşuluyor olsa da ilk izlenimlerin partilerin anlaşabilecekleri yönünde olmadığını söyledi.
Anlaşmama olasılığı çerçevesinde 45 günlük hükümet kurma sürecinin sona ermesini takiben Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın erken seçim çağrısı yapabileceğini belirten Girgin, “Parti liderlerinin seçim sonrasında gösterdikleri duruşu korudukları varsayımı altında en çabuk şekilde erken seçime gidilmesi bile yaklaşık 90 günlük bir belirsizlik sürecini getirmektedir. Bu belirsiz durum tabii başta ekonomik oynaklık olarak kendini gösterecektir” ifadelerini kullandı.
Merkez Bankasının faiz artırma ihtimali
Piyasaların açılmasından bu yana bu etkiyi açıkça gördüklerini ifade eden Girgin, şunları kaydetti:
“Önümüzdeki dönemde politik tablonun daha belirgin bir hale gelmesine kadar geçecek sürenin uzunluğu, makro göstergeler üzerindeki baskıyı belirleyecek temel unsur olacaktır. Yerel tarafta sakinlik olması durumunda bile eylül ayı küresel piyasalar açısından yüksek tansiyonlu ayların başlangıcını ifade ederken, üzerine yerel kaynaklı belirsizliğin eklenmesi ve bu belirsizliğin devam süresine göre makro göstergelerimizde revizyon ihtimalini getirecektir. Özellikle güven kanalı ile ekonomik büyüme tahminimiz olan yüzde 2,5 üzerinde aşağı yönlü riskler bulunurken, TL baskıyı yansıtmaya devam edecektir. Merkez Bankasının TL’deki oynaklığın sağlıksız bir hale geldiğine ikna olması durumunda faizlerde eylül ayından önce yukarı yönlü bir ayarlama görme ihtimalimiz artmıştır.”
“Makro dengelerin bozulması riski var”
Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) Ekonomi Programı Koordinatörü Prof. Dr. Muhsin Kar da, seçim kampanyasının ekonomik konulara yoğunlaşmış olmasına karşın, seçmenin ekonomik anlamda anamuhalefet partisinin popülist vaatlerine prim vermediğinin görüldüğünü söyledi.
Sonuçların ekonomik etkilerinin kısa ve orta vadeli olarak ortaya çıkacağını belirten Kar, “Kısa vadede zaten kırılgan olan ekonomik göstergelerde ve özellikle döviz kurlarında ve borsa da etkisini gösterecektir. Küresel belirsizliklere ek olarak siyasal istikrarsızlık beklentisi bu süreci tetikleyen bir unsur olacaktır” görüşüne yer verdi.
Muhtemel bir koalisyonun uzun süreli ve istikrarlı olmayabileceğini dile getiren Kar, şöyle devam etti:
“Partilerin seçim beyannameleri ekonomik ve siyasi vaatler açısından uyumlaştırmak bunun en önemli nedenidir. Koalisyon hükümetinin popülizme kayma riski makro göstergeleri bozabilir. Bütçe açığı, yüksek faiz ve enflasyon kısır döngüsü devreye girebilir ve Türkiye’de 1990’lı yıllara benzer kayıp yıllar geri gelebilir. Olası bir erken seçim ise kimlik siyaseti öne çıktığından ve AK Parti’nin muhafazakar Kürt seçmenle bağı en azından Güneydoğu Anadolu Bölgesinde büyük ölçüde koptuğundan, yeni seçmen kazanabilmek için AK Parti’ye de popülist politikalar önerme baskısı yaratabilir. Bu durum da yine makro dengelerin bozulması riskini taşıyor. Ancak bu durum iktidarın sorumlu davranmasıyla kısmen kontrol altında olabilir.”