Olay Gazetesi Bursa

`Cumhurbaşkanlığı makamları prestijli yerlerdir`

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, yeni Cumhurbaşkanlığı binasına ilişkin, "Dünyanın her yerinde cumhurbaşkanlığı makamları, sarayları prestijli yerlerdir. Bu kadar mıdır onu kastetmiyorum. Çoğu yerlerde bir eski saray kalıntısı da olabilir. Bazen parlamen

Arınç, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, Başbakanlık, MİT Müsteşarlığı, MGK Genel Sekreterliği, Diyanet İşleri Başkanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türkiye İnsan Hakları Kurumu ile Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nın 2015 yılı bütçeleri üzerinde milletvekillerinin sorularını yanıtladı.
 
Hacılardan “ihtiyat akçesi” adı altında para alındığı iddialarının gerçek olmadığını belirten Arınç, hac ücretlerinin hesaplanmasında yüzde 5 veya farklı bir oranda ihtiyat akçesinin asla konulmadığını, ücretin gerçek maliyete göre belirlendiğini anlattı.
 
“MİT’ten kaç kişi ihraç edildi” sorusu üzerine Arınç, başka kamu ve kuruluşlarına göndermenin ceza sayılamayacağını, böyle gördükleri kişilerden 7’sini başka kurumlara gönderdiklerini kaydetti.
 
Arınç, bir soru üzerine Türkiye Diyanet Vakfı Genel Müdürü İsmail Palakoğlu’nun Deniz Feneri davasıyla ilgisinin bulunmadığını vurguladı.
 
“Takas olmadığını birkaç defa ifade ettik”
 
“Musul’da rehin alınanların Türkiye’ye getirilişinde bir takas oldu mu” sorusunu Arınç, şöyle yanıtladı:
 
“Bir takas olmadığını birkaç defa ifade ettik. Sayın Cumhurbaşkanı ‘olmuşsa ne olur’ anlamında bir söz söyledi. Onun çok sevdiği kelimelerden birisi ‘velev ki’ kelimesidir. ‘Velev ki’ diye başladı mı arkasında mutlaka bir şey gelir… Burada velev ki kelimesi yanlış kullanılmış değildir. Böyle önemli bir olayda istihbarat örgütümüz bir şekilde konsolosluk görevlilerini çok şükür hayatta ve canlı olarak, bizi de sevindirecek biçimde kurtarmışsa, hangi yöntemle kurtarmıştır biz onu sormayız bile. İyi ki yapmıştır. Nasıl kurtardığını, niçin kurtardığını, kimlerle konuştuğunu biliriz. Ama bunların içinde takas yok bildiğim kadarıyla. Bölgedeki nüfuzlu insanlardan bir şekilde yararlanılmıştır. Türkiye devriye girmiştir, doğrusu odur. Resmi bir konsolosluk görevlisinin Allah korusun başka örneklerde olduğu gibi kötü bir akıbeti önlenmiştir. Hepimiz çok mutlu olduk.”
 
“Evliya gibi adam…”
 
Arınç, “Fuat Avni kimdir?” sorusunu, “Bu isim konuşulduğunda bütün milletvekillerimizin gülümsemelerine bakılırsa sorunun ve ilginin, konunun ciddiyeti açıkça anlaşılabilir. Bilmiyorum. Bilsem ben de hesabını göreceğim de bilmiyorum. Evliya gibi adam… Hızır mıdır İlyas mıdır bilemiyorum… Adamı meşhur etmeyelim Allah aşkına. Kimse kim…” diye yanıtladı.
 
Alevilerin sorunlarına ilişkin bir soru üzerine Arınç, Alevileri, kardeşleri gibi gördüklerini ve bin seneden beri birlikte yaşanılan bir inanç grubu olduklarını dile getirdi.
 
Zorunlu din dersleri konusuna da değinen Arınç, “Bu önemli bir konu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne birkaç defa müracaat oldu. En sonunda verilen karar Başbakanlığımız tarafından inceleniyor, bunun gereği yapılacaktır. Gereği yapılacaktır derken biz şüphesiz din dersi diye biliyoruz ama din ve ahlak öğretimi diye bir dersin okutulduğunu da bilmemiz lazım. Burada şüphesiz farklı inanç grupları da temsil edilmeli, onlar hakkında da bilgi verilmeli… Yeni anayasamız yapılacak olursa 2015 seçimlerinden sonra bunu da halletmesi gerekir. Zorunlu din dersleri konusunu tartışma konusu olmaktan bir şekilde çıkarmamız lazım” değerlendirmesinde bulundu.
 
Cemevlerinin statüsü
 
Arınç, cemevleriyle ilgili bir soru üzerine, şunları söyledi:
 
“Cemevlerine yasal statü verilmekle cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesinin birbirinden farklı olduğunu düşünüyorum. Alevi yurttaşlarımızla ben dahil başka arkadaşlarımız da görüşmeler yapıyor. Bazen bunların dernek ve kuruluşlarının basına yansıyan beyanatlarını görüyoruz. Bazen verdikleri iftarlara davet ediyorlar, gidiyoruz. Seçim bölgelerimizde varsa bu arkadaşlarımızı ziyaret ediyoruz. Bu konuda kafaların biraz karışık olduğunu, en azından cemevlerinin ibadethane sayılması konusunda çok küçük bir azınlığın dışında, büyük tablonun buna sıcak bakmadığını görüyorum. Alevi Bektaşilerin bulunduğu bir iftar yemeğine davet edilmiştim. Yanımda da çok maruf herkesin bildiği bir zat vardı. Lafın arasında sordum. ‘Caminin karşılığı cemevi olabilecek mi? Cemevleri ibadethane olabilecek mi? Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?’ Çok hoşuma giden bir şey söyledi. ‘Camiler namaz mekanıdır, cemevleri niyaz mekanıdır’ dedi. ‘Eğer cemevleri için niyaz ve erkan meclisi diye bir ibare koysanız, bu bizim için çok güzel bir şey olurdu’ dedi. Şimdi bunu söyleyen adam ile ‘cemevi ibadethane olsun’ diye bas bas bağırana bakıyorum, bunun söyledikleri çok daha doğru.
 
Dolayısıyla bir karar vermek gerekirse ve bu bir dini konu ise şüphesiz Diyanet İşleri Başkanlığı’nın İslam dininde bu konunun yeri nasıldır diye düşüncesini söylemesinde fayda var. İbadethane konusuna hiç girmeyelim, ‘onlar da camiler gibi veya farklı vakıflar, dernekler gibi şu hizmetlerden muaf olsunlar, birtakım imtiyazlar edinsinler’, başımın gözümün üstünde. Buna ben hiçbir şey söyleyemem.”
 
Konuyla ilgili düzenlenen çalıştayların üzerinden uzun zaman geçtiğini hatırlatan Arınç, ama sonrasında yine üstünün örtüldüğünü ifade etti. Arınç, bugünlerde yeni bir çalışmanın yapıldığını ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun konuya ilişkin açıklamada bulunacağını bildirdi.
 
Arınç, “Alevi yurttaşlarımız cemevinde görebildiğimiz, bazen de içlerinde bulunduğumuz zamanlarda bir ibadet yaptıklarını düşünüyorlarsa farklıdır, hayır ‘biz burada ibadet yapmıyoruz ama bizim usulümüz böyledir, erkanımız böyledir, şöyle başlarız, şöyle dua ederiz, şöyle bitiririz’ diyorlarsa bu yerlerin gelişmesi, büyümesi, bunların desteklenmesi bence bize düşen bir görevdir. Bu bir lütuf değildir ve karşılanması gerekir” yorumunda bulundu.
 
Arınç, cemevlerine arsa tahsis etmenin, faal çalışan olursa bunun elektrik ve su gibi giderlerinin belediye veya devlet bütçesinden karşılanmasının çok büyük bir külfet teşkil etmeyeceğini dile getirdi.
 
Yeni Cumhurbaşkanlığı binası hakkındaki eleştiriler
 
Yeni Cumhurbaşkanlığı binası hakkındaki eleştiriler üzerine Arınç, şu ifadeleri kullandı:
 
“Burası benim bildiğim kadarıyla, hükümette bulunduğum dönem içerisinde, yeni Başbakanlık binası olarak tasarlandı. O zaman bize söylenen veya sorduğumuzda karşımıza çıkan cevap şuydu ve makuldü. Bugün Ankara’nın merkezinde bir merkezde Başbakanlık binası var. Ama 20’ye yakın yerde de Başbakanlığa ait kurumların binası var. Dolayısıyla birbirleriyle irtibatları, koordineleri zor oluyor. Dünyanın hiçbir yerinde sokağa açılan Başbakanlık merkez çalışma binası, konutu kastetmiyorum, yoktur. Oysa biz konuklarımızı bile sokak ortasında merasimle karşılıyoruz. Başbakan merdivenden iniyor, aracına biniyor, gidiyor. Dolayısıyla ‘bir bahçe içerisinde, bir avlu içerisinde bir Başbakanlık merkez çalışma binası yapılması iyi olur’ denildi. Son ana gelinceye kadar Sayın Cumhurbaşkanımız seçildikten sonra Sayın Başbakan ile görüşmüşler. ‘Burayı Cumhurbaşkanlığı Sarayı olarak düşünüyoruz, siz de burayı kullanabilirsiniz veya bu şekilde devam edebilirsiniz’ denilmiş. Sayın Başbakanımız da buna rıza göstermiş.”
 
Bunun üzerine iki türlü tartışma yapıldığını kaydeden Arınç, şunları kaydetti:
 
“Bir tanesi, ‘Çankaya Köşkü vardı. Atatürk’ten bu yana cumhurbaşkanları burada olurdu. Neden böyle ayrı ve yeni bir bina yapılıyor?’ Bunlar kamu hizmetlerine tahsis edilmiş binalardır, kutsallık yoktur. Kutsallık dini bir hükümdür. Orası da olur burası da olur. Böyle düşünmemiz daha makuldür. Sonunda eğer Çankaya Köşkü olarak devam edecek olsaydı orası da bir köşktür ve Ankara’nın en değerli yeridir… Çankaya Köşkü’nün orasını imara açsak, bu imar sonunda orada yapılacak her şey 2,5 katrilyon eder. Ekonomik gözle bakmamak lazım. Cumhurbaşkanlığı Sarayı, isterseniz Aksaray veya sizin tabirinizle başka bir şey var o söylensin. Bir defa dünyanın her yerinde cumhurbaşkanlığı makamları, sarayları prestijli yerlerdir. Bu kadar mıdır onu kastetmiyorum. Çoğu yerlerde bir eski saray kalıntısı da olabilir. Bazen parlamento binaları da böyledir. Bazılarında da bir azamet göstermesi bir debdebe göstermesi de gerekebilir. Bizim Osmanlı geleneğinde de böyledir.”
 
“Cumhurbaşkanlığı makamları görkemli olur”
 
Ömer Seyfettin’in Pembe İncili Kaftan’dan örnek veren Arınç, şunları kaydetti:
 
“Pembe İncili Kaftan bir güç gösterisidir. Aynı zamanda bu kabuller de Osmanlı’da bir geleneğe tabidir… Dünyanın her yerinde cumhurbaşkanlığı makamları yani çalışma ofisleri şüphesiz daha büyük olur, daha görkemli olur. Burada orman çiftliğinin çok az bir yeri vardır, daha çok Orman Genel Müdürlüğü ve oradaki bazı lojmanların bulunduğu alandan istifade edilmiştir. Onların da dökümleri var… ‘Burada 1 katrilyonun üzerinde masraf yapıldı. Bu kadar olmamalıydı’ derseniz bu tartışılabilir. Bunu tartışabiliriz. Az bir para değil. Bunu incelediğimde şu çıktı karşıma. Özel imalat bunlar. O kadar ince işçilik kullanılmış ki biz de vakıflarda bunu görüyoruz… Öngörülemeyen bazı imalatlar için sonradan keşif artışı verilebiliyor. Haddim olmayarak çok da aklım ermez de ‘nereye gitti bu paralar, ne oldu’ falan dediğimizde zaten dün müteahhitin firması falan da açıklanmış. Bazı işler özel imalat olarak yaptırılmış. Bunlar doğrudur ama masraflıdır.”
 
“Olmamış şeyi konuşmanın alemi yok”
 
Mütevazi bir insan olduğunu ve tevazuyu sevdiğini anlatan Arınç, israfa da karşı olduğunu belirtti. Meclis Başkanlığı döneminde akan suyun bile hesabını sorduğuna dikkati çeken Arınç, resmi konutu da kullanmadığını anımsattı. Arınç, “Bu benim şahsi düşüncemdir. Ben cumhurbaşkanı olsaydım, nasıl yapardım? Olmamış şeyi konuşmanın alemi yok burada. Rakam yüksek, bu yükseklik neden kaynaklanıyor, tartışılabilir” dedi.
 
Başbakan Yardımcısı Arınç’ın konuşmasının ardından Başbakanlık ve bağlı kuruluşların 2015 yılı bütçeleri kabul edildi.