Demirin çeşitli alaşımlarını eritip kalıplara döken demir dökümcülük mesleği, Osmanlı döneminden beri aynı yöntemlerle sürdürülüyor. Günümüzde değişen tek şey, ocakların ısıtılmasında kullanılan elektrikli fanlar veya kullanılan ocaklar.
Bin 200 ila bin 800 derecede eriyen demiri, yaklaşık 60 dereceye ulaşan iç ortamda, iş yerinin dört bir yanına durmaksızın taşıyan işçiler, dayanılmaz sıcaklıktan bir süreliğine uzaklaşmak ve serinlemek amacıyla, son günlerde etkili olan kavurucu sıcaklarda güneşe çıkıyor.
Erimiş madenin ocakta donmaması için aralıksız çalışan işçiler, işin başından sonuna kadar sadece bir kaç kez verdikleri 5’er dakikalık molalarda dinlenebiliyor. Sürekli terleyerek su kaybeden işçiler, serinlemek için başlarından aşağı su döküyor.
Bursa’da Beşevler Küçük Sanayi’deki dökümhanede çalışan işçilerden Ayhan Özkır (60), AA muhabirine yaptığı açıklamada, 40 yıl önce Tophane Endüstri Meslek Lisesinden mezun olduğunu ve o günden bu yana mesleğini sürdürdüğünü söyledi.
Ocaktan gelen erimiş madeni kalıplara döktüklerini anlatan Özkır, “Önce ocağı hazırlıyoruz. Ağırlıkçı arkadaşlar ağırlıkları yerleştiriyor kalıpların üstüne ve biz de madeni döküyoruz. Hem mesleğimizi yapacağız hem de orucumuzu tutacağız. Hem bu dünya için hem de öbür dünya için. Serinlemek için üzerimize su döküyoruz, güneşin altına dışarı çıkıyoruz, iş yeri güneşten daha sıcak.” dedi.
“60 dereceden dışarı çıktığımız zaman bazen hava çarpıyor”
Üniversiteyi dışarıdan okuyan işçi Semih Altınok da (28) 12 senedir baba mesleği olan işi devam ettirdiğini kaydetti.
Altınok, sıcakla baş etmek için arada bir ellerini ve yüzlerini yıkadıklarını vurgulayarak, “Bazen rüzgar çıkıyor, Allah’ın hikmeti o da. Yazın özellikle havalar belli bir dereceye çıkıyor, hava şartları olumsuz. Açık olmak gerekirse, kolay olmuyor ramazan ayı, zor. Burada döküm ortam sıcaklığı, ocağın ısısı ve döktüğümüz kalıptan çıkan buhar vesilesiyle 60-65 dereceyi bulabiliyor. Dışarıda hava yaz şartlarında 40 derece bile olsa, burada 60 derecede ısınıp çıktığımız zaman bazen hava çarpıyor.” ifadelerini kullandı.
İşçi Ali Altınok (55) ise mesleğe 1978’de başladığını ifade ederek, şunları söyledi:
“Her gün döküm dökülmüyor, haftada bir gün oluyor ya da 3 günde bir. Her gün döküm olmadığı için günde de tonaja göre 4-5 saat çalıştığımız için dayanıyoruz. Zaten ilk ter vücuttan boşaldıktan sonra sıcak pek etkilemiyor. Bana göre dünyanın en sağlıklı işi, sadece döküm değil bedenen çalışmaktır. Ben iddia ediyorum, bizim dökümcülerin yaşını araştırsınlar, mesela insanlara şifa veren doktorların yaşıyla kıyaslansın, bizim dökümcüler daha uzun yaşıyordur. Çünkü bedenen çalışıyoruz, bizim işimiz sağlıksız görülüyor ama bizim yaptığımız işin sporcuların antrenmanından bir farkı yok.”
Seyyar paşomenci Muharrem Tatlısöz (64), bu işi 52 yıldır severek yaptığından söz etti.
1995’te emekli olduktan sonra da seyyar olarak mesleğini devam ettirdiğini aktaran Tatlısöz, çağrılan yere gittiklerini, her gün devamlı işlerinin olmadığını söyledi.
Muharrem Tatlısöz, zamanı geldiğinde haftada bir gün de 6 gün de iş olduğunu belirterek, “Her şeyi hazırlıyor o iş yerinin devamlı elemanları, biz paşomenlerimizi (kovalarımızı) alıyoruz, maden geldiği zaman kalıplara döküyoruz. Döküm bittiğinde işimiz bitiyor bizim, yevmiyemiz de günlük oluyor. 64 yaşındayım, eğer kendine bakmazsan kesilirsin bir süre sonra, çünkü maden devamlı geliyor. Bünyeniz bir hafta sonra sıcağa da alışıyor. Biz orucu zor tutuyoruz, çok su kaybettiriyor bizim bu iş.” diye konuştu.