GAÜN Fen Edebiyat Fakültesi Ömer Asım Aksoy Konferans Salonunda yapılan konferansa, Bilim Sanat Merkezi öğrencileri ve çok sayıda üniversite öğrencisi katıldı. Prof. Dr. Özlü, insanlığın gerçek tıpla tanışıncaya kadar bir hayli teoforik elementlerle, kendi hayal gücünün doğal güçlere teslim olduğunu ve çevresinde gördüğü birtakım olayları metafizik güçlere bağladığını ifade etti. Prof. Dr. Özlü, “Türkler de büyük bir ağaç gibi göze büyük görünen her şeye Tengri ismini vermişler ve tabiatın, bugün ruh olarak ifade edilen gizil güçlerle dolu olduğuna inanmışlardır. Bu çerçevede dağlar, tepeler, ağaçlar ve kayalar hisseden, işiten, iyilik veya kötülük yapabilen varlıklar olarak kabul edilmiştir. Tabiatta gizli güçler olduğu anlayışı İslamdaki her varlığın lisan-ı haliyle Allah’ı andığı anlayışıyla da kısmen örtüşmektedir. Eski Türklerdeki anlayışın, İslami dönemdeki anlayıştan farkı eski Türklerin bu varlıkları vesile kılarak veya bizzat bu varlıklardan şifa beklemeleridir” dedi. Dağ ve tepelerin gökyüzüne yakınlıkları dolayısıyla insanların gözünde ululuk, yücelik ve ilahilik sembolü olarak kabul edildiğini, insanüstü varlıkların, ilahların mekanı olarak düşünüldüğünü belirten Prof. Dr. Özlü, “Eski Türklerde gök ve yer dokuzar kat olarak kabul edilmiş, yukarı göğe doğru ruhlar ve üstün varlıkların bulunduğu, Tanrının da göğün dokuzuncu katında oturduğu kabul edilmiştir Bu çerçevede Altaylılar ’oba’ adını verdikleri tepeleri tapınak olarak kullanıp Tanrılarını burada anmışlardır. Çok tanrılı inanışta da Tanrıların dağ başlarında beyaz bir bulut içinde yaşadıklarına inanılmıştır” diye konuştu.