Hiç olmamış gibi.
İster bir ameliyat işleminden olsun, ister sakarlıkla yapılan bir traştan veya beş yaşındayken gerçekleşen o travmatik bisiklet kazasından olsun, neredeyse herkesin, kaybolmasını umduğu bir yara izi vardır.
Eskiden oluşmuş yara izleri için yapılacak pek fazla şey olmasa da, 2017 yılında araştırmacılar, yeni yaraları yara dokusu olmadan normal ve yenilenmiş deri şeklinde iyileştirmenin yolunu buldular; daha önce böyle bir şeyin memelilerde imkansız olduğu düşünülüyordu.
Pennsylvania Üniversitesinin Cildiye Bölümü müdürü ve takım üyesi George Cotsarelis geçen yıl şöyle söylemişti: “Aslında yaranın iyileşmesini yönlendirebiliyoruz ve böylelikle yara izi oluşmadan derinin yenilenmesine yol açıyoruz.”
“Bu işin sırrı, ilk önce kıl köklerini yenilemek. Bundan sonra ise, deride bulunan yağ, bu köklerden gelen sinyallere cevap olarak yenileniyor.”
Eğer yara dokusunun sıradan deriden niçin farklı olduğunu hiç merak ettiyseniz, bunun sebebi, yara dokusunun herhangi bir yağ hücresi veya kıl kökü içermemesidir.
Küçük, yüzeysel bir kesik üstünde yeniden oluşan deri türü, tıpkı doğduğunuzda sahip olduğunuz deri gibi, adipozit adı verilen yağ hücreleriyle doludur. Yani yara iyileştiği zaman, bu iki deri türü birbirine karışır.
Ancak yara dokusu neredeyse tamamen, miyofibroblast adı verilen hücrelerden meydana gelir ve hiç yağ hücresi içermez. Bu yüzden, yara tamamen iyileştiğinde etraftaki deriye uyum sağlamak yerine, kalıcı olarak tamamen farklı görünür.
Aynı durum, yaşlanmakta olan deri için de geçerlidir; yaşlandıkça, renk değişimine ve derin, geri döndürülemez kırışıklıklara yol açan adipozitlerimizi kaybederiz.
Ancak bilim insanları, mevcut miyofibroblastların aslında adipozitlere dönüştürülebildiğini keşfettiler. Bu durum, bir yara iyileştikçe, yara dokusunun yenilenmiş deriye çevrilebileceğini akla getiriyor; bilim insanları böyle bir şeyin sadece balıklarda ve yüzergezer canlılarda mümkün olduğunu düşünüyordu.
ABD’nin Irvine şehrinde bulunan California Üniversitesinden takım üyesi Maksim Plikus, “Bu bulgular, yaralanmadan sonra dokuya etki ederek, yara izinin oluşması yerine dokunun yenilenmesini sağlama fırsatımızın olduğunu gösteriyor” diyor.
Grubun yaptığı önceki araştırmalar, yenilenen derideki yağ hücrelerinin ve kıl köklerinin bağımsız şekilde değil, ayrı ayrı geliştiklerini ve kıl köklerinin her zaman ilk önce geliştiğini göstermişti.
Araştırmacılar kıl köklerinin büyümesinin, aslında yenilenmekte olan derideki yağ hücrelerinin büyümesine yardımcı olduğundan şüphelendi. Bunun üzerine, farelerdeki ve laboratuvarda yetiştirilen insan derisi örneklerindeki yeni oluşan yara dokusunda kıl köklerini uyarırlarsa neler olacağını görmek istediler.
İçinde hiçbir kıl kökü olmayan yara dokusuna bakarsak, böyle bir şey doğada asla gerçekleşmezdi.
Araştırmacılar, kıl kökleri oluşmaya başlar başlamaz, Kemik Morfogenetik Proteini (BMP) adı verilen bir sinyal proteini yaydıklarını ve bunun da aslında yaradaki miyofibroblastları adipozitlere dönüştürdüğünü buldular.
Yaranın iyileştiği yerde bulunan kıl kökleri uzamaya teşvik edildiği zaman, oluşan derinin önceden var olan deriden ayırt edilemediği bulundu.
“Genel olarak, miyofibroblastların farklı bir hücre türü olamayacağı düşünülüyordu” diyor Cotsarelis.
“Ancak bizim yaptığımız çalışma, bu hücrelere etki edebileceğimizi ve bu hücrelerin etkili ve dengeli bir şekilde adipozitlere dönüştürülebileceğini gösteriyor.”
Deneyin şu an sadece bir kavram ispatı niteliğinde olduğunu hatırlamakta fayda var; işlemin farelerde ve insan deri örneklerinde işe yaradığı gösterildi ancak, kıl kökü büyümesini canlı bir insana bağlı olan yarada gerçekleştirmek, tamamen farklı bir olay.
Fakat bu büyük bir gelişme, çünkü bilim insanları yakın zamana kadar, memelilerde miyofibroblastları adipozitlere dönüştürmenin biyolojik olarak imkansız olduğunu düşünüyordu.
Eğer takım bu sonuçları insanlarda yapılacak deneyde bir şekilde tekrarlayabilirse (örneğin, yara dokusunda Kemik Morfogenetik Proteinini nasıl yönlendireceklerini çözerlerse), doğal şekilde yenilenmiş deriden ayırt edilemeyen, tamamen yeni yara iyileştirme yöntemlerine kapı açılabilir.
Derimizin neden sızdırmadığını daha yeni keşfettiğimiz düşünülürse, her 24 saatte bir yaklaşık 500 milyon hücre döküyor olmamıza rağmen, insan vücudunun en büyük organı hakkında hâlâ öğrenmemiz gereken bir sürü şey var.
Bu bilgilerin bazılarının, gelecekte yaraları iz bırakmadan iyileştirmeye yardımcı olan tedavilere yol açmasını umalım; çünkü cidden, acı zaten yeterince kötü.
Bu olana kadar, enfeksiyon tehlikesi düşük olan yaralarda yara izlerini azaltmak için, yarayı vazelin veya hidrojel ile nemli tutmak, temiz tutmak, yara iyileşene kadar aşırı güneş ışığından kaçınmak, yaraya baskı uygulamamak veya germemek, günde iki defa olmak üzere birkaç dakika basit bir masaj yapmak gerekiyor.
Jel veya vazelin gibi şeyler, kullanımın ilk 12 haftasında en yüksek faydayı sağlıyorlar ancak bazı durumlarda altı ila 12 ay boyunca kullanılması önerilebiliyor. Kapayıcı bir giyimle bile, bir yaranın tamamen kaybolması birkaç ay ve bazen bir yıldan fazla sürebiliyor. Yara izi konusunda diğer tedavi seçenekleri için dermatologlara danışmanız öneriliyor.
Takımın araştırması Science bülteninde yayınlandı.