Olay Gazetesi Bursa

Başarı kararlı istikrarın eseridir; Sınav Eğitim Kurumları

Bugün tüm Türkiye’ye yayılan, binlerce öğrencinin kariyer yolculuğunun rehberi Sınav Kolejleri’nin doğduğu kent Bursa.

Özel eğitimin her alanında gurur duyulacak başarılara imza atan Bursa Sınav Eğitim Kurumları’nın Genel Müdürü Nihat Bingölbalı, hem LGS hem de YKS’de yakaladıkları başarı grafiğini, ardındaki çalışmaları ve yeni okul yılı hazırlıklarını Olay Eğitim ile paylaştı.

Nihat Bey, bir eğitim kurumu için belki de en gurur verici sonuç, yıllarca çaba sarf ettiğiniz ve emek verdiğiniz bir alanda başarı elde etmek. Önce LGS ardından YKS’ de çok iyi grafik yakaladınız, nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eğitim kurumlarında en önemli kavram istikrar. Bu istikrar olayına çok önem veriyoruz. İstikrar ile beraber de kararlılık gerekiyor. Eğitimde hep o vurguyu yaptık. Eğitimci kişi ya da eğitim kurumu istikrarlı ve kararlı olursa, mutlaka başarılı olur. Bu her anlamda geçerli. Öğretmenin duruşundan tutun da, yayındaki soruya kadar hepsi bir bütün olarak ele alınıyor. 32 yıllık bir geçmişi olan eğitim kurumuyuz. Gerek soru bankalarımız gerek soru yazan hocalarımız gerekse LGS ve YKS’ye bakış açımız önemli ve akademik birikime dayalı, hep gelişim hedefli. Çünkü toplumun neyi beklediğini biliyoruz. Sonuçlar çıktığı zaman herkes bakıyor acaba kaç öğrenci Boğaziçi’ne gitti, kaç öğrenci ODTÜ’ye yerleşti, kaç öğrenci tıp kazandı, kaç öğrenci mühendis olacak! Bunun farkında olduğumuz için yıl boyunca öğrencilerimizle eksikleri zamanında gidererek birkaç defa tekrar ederek yola çıktık ve sonuca doğru da ulaştığımızı düşünüyorum. Yani istikrar ve kararlılıkla yaklaşmamız ile alakalı bir durum.

LGS’deki sonucu pek sürpriz olarak görmüyoruz. Yaklaşık 5-6 yıldır özellikle İlkokul ve Ortaokul kalemlerinde çok sistemli biçimde farklılaştırılmış bir program yönetiyorsunuz. Bu programda anladığım kadarıyla hedefleriniz istediğiniz noktaya doğru sizi ilerletmeye başladı. Nedir bu programın temel farkı?
Öğrencileri iyi tanıyoruz. Bazı öğrenciler anaokulundan beri kurumlarımızda eğitim görüyor, bazı öğrenciler de ara sınıftayken aramıza katılıyor. Anaokulunda okuyan öğrenciyi zaten tanıyor oluyoruz, dışarıdan gelen öğrenciyi de oryantasyon eğitimi vererek, ailesiyle beraber hareket ederek çocuğun bütün özelliklerini tanıyoruz. Nerede eksiği var tespit ediyoruz, sene başından itibaren ek bir çalışma uygulayarak, eksik noktalara odaklanarak bilgi eksiklerine mahal bırakmıyoruz. Bilmeden başaramazsınız, üstüne yeni bilgiler inşa edemezsiniz. Sonrasında ise Frekans adında bir performans sistemi uyguluyoruz. Ölçme değerlendirme ve yeni hedef oluşturma esasına dayalı. Frekans’ta öğrenci her sınavda ne kadar yükseldi, bir önceki sınavda durumu neydi ya da sonrakinde düştü mü performans artışı sağladı mı, çok özenli biçimde raporluyoruz. Bu şekilde ders ders, konu konu, çocuğun bütün bilgi hücrelerine iniyoruz. Dolayısıyla öğrencinin, örneğin fiiller konusunun hangi alt başlığında eksiği var bunu tespit edilebiliyoruz. Frekans’ta tüm çocuklarımızın konulardaki bilgi eksikleri, yeni konu başlamadan geri beslemelerle, takviyelerle tamamlanıyor. Sonrasında konu ile ilgili hedef belirliyoruz ve tutturulduğunda kendi içerisinde ayrılan master gruplarımıza kaydırıyoruz. Master grup öğrencimiz 50 tane net yapıyorsa 70 net yapan grupların içerisinde yer alıyor ve o öğrencilerle beraber eğitime devam ediyor. 70 net yapan gruptaki öğrenciyi de 90 net yapan öğrenci grubuna alıyoruz. Yani gruplar arasında bir hareket var. İnme de var çıkma da var. Frekans sistemini özellikle son 5 yıldır uyguluyoruz ve ciddi başarılar elde ettik.

Sınav sonuçları da doğruluyor galiba, değil mi?
LGS’de bir Türkiye şampiyonumuz var. 54 tane öğrencimiz de 0 ile 1 arasındaki dilimde yer alıyor, 1 öğrencimiz full yaptı. YKS’de ise yine aynı Frekans sistemini uyguluyoruz. Tabii orada ders sayısı biraz daha fazla. Mesela lisede öğrencinin sorumlu olduğu ders sayısı 10 veya 11 bölüme göre değişiyor ama LGS’de öğrencinin sorumlu olduğu ders sayısı 6, dolayısıyla daha fazla LGS’ye yoğunlaşabiliyorsunuz. YKS’de ise ders sayısı daha fazla olduğu için mentor öğretmen desteği alıyoruz. Özellikle liselerde mentor öğretmenler 7’şer 8’er bir grupla hem akademik hem de rehberlik anlamında öğrenciyle tabiri caizse kanka dediğimiz, motive etmeye dayalı bir model oluşturuyor. Yani rehber öğretmenlik ayrı, sınıf danışmanı ayrı bir de mentor öğretmen dediğimiz takım arkadaşı gibi çalışan öğretmenlerimiz var. Bu öğretmenlerimiz diğer mentor gruplarıyla ve diğer hocalarla dinamik bir rekabet içinde. Frekans sistemi ve mentor sistemi ile beraber öğrencilerimizde net artışlar gerçekleşiyor. Bu yıl YKS’de ilk 1000’de 6 tane öğrencimiz vardı. Her üniversiteye çok sayıda öğrenci gönderiyoruz. Tabi liselerin yerleşme oranlarında insanlar başarı kriteri olarak hep tıp fakültesine bakarlar. Fakat çok doğru bir yaklaşım değildir. Bu seneki tıp puanları 28 bin- 30 bine kadar bir düşüş gösteriyor. Öğrenci ilk 100’de olmasına rağmen tıp yazmıyor, bilgisayar, yazılım elektronik, digital bölümleri tercih ediyor. Özellikle son 2 yıldır tıp fakültelerinde hafif, bu yıl ise büyük bir iniş var. Mühendislik fakültelerinde ise bir yükseliş mevcut. O nedenle tıp kazanan öğrenci sayısını değil de, ilk 50 bine girme başarısı gösteren, öğrenci sayısına bakmak daha doğru. Öğrencinin başarısının kendisini mi mutlu etmesi gerekiyor yoksa ailesi veya çevresini mi? Hep tartışılan bir konu bu. Hangisi olursa başarılı olmuş oluyor. Benim fikrim öğrenci istediği yere yerleşince başarılı olmuş olur ama toplum öyle bakmıyor. Öğrenci mühendisliğe gidiyor mutlu ama toplum diyor ki mühendisliği herkes kazanıyor. Öğrenci tıp fakültesine gidiyor toplum gözünde bu seçim daha yüce ve değerli ama öğrenci mutsuz. O nedenle öğrencinin mutlu olduğu yere gitmesi daha önemli. Geçen sene tıp kazanan öğrenci sayımız daha fazlaydı ki genele bakıldığında bir düşüş var. Tabii ki, mühendisliklere daha büyük yoğunlaşma gözlüyoruz. İlk 50 binde yer alan öğrencilerimiz geçen seneden yukarıda. Kaç öğrencimiz nereyi kazandı, hangi dilimde, kaçıncı sıralamada yer aldı, bizim için daha önemli bir ölçüt. Zaten dershanecilikten beri gelen bir gelenektir bizde. Başarıda her zaman öncü olmaya devam edeceğiz inşallah.

Nihat Bey 5-6 yıl önce bir konuşmada vizyon koymuştunuz ve altını ısrarla çizmiştiniz. Eğitimdeki temel farklılıklarınızın dayanak noktalarından bir tanesi çocuklarımıza dünyayla aynı dili konuşturmak yani İngilizce öğretmek olacak, artı öğrenci için %100 başarıyı hedefliyoruz demiştiniz. Şimdi bir sürü programdan bahsettiniz. 11 kampüs sürdürülebilir gerçekleştirilebilir bir hedef mi? Bu yıl ki sonuçlar bunun ispatı gibi mi?
Aslında bu sorgulanan bir durum. 11 kampüsün 9 tanesinde lise 2 tanesinde ilköğretim grubumuz bulunuyor. Evet, sürdürülebilir diye düşünüyorum. Eğitim hassas bir konu ama bunun örnekleri çeşitli sektörlerde var. Zincirleşmiş markalar, sektörler var, mesela bir bakıyorsunuz kurumsallığı büyüdükçe daha çok kurumsallaşıyor, itibarı da yükseliyor. Bunun mümkün olduğunu yan sektörlerde de anlayabiliyorsunuz. Biz eğitimde bunun gerçek olabileceğine inandık, doğru kişilerle yola çıktığımızda, ki bizim en önemli özelliğimiz doğru kişilerle çalışmaktır, doğru kişilerle hareket edince bunun sürdürülebilir olduğunu kesinlikle gördük. Hatta başarımızda bir düşüş yok, yükseliş çok net, kurumsallaşmamızda da bir artma var. Yenileniyoruz müdür değişikliği, idareci değişikliği yaptıkça, yeni bakış açılarıyla zenginleşiyoruz. Zaman zaman karşılaştığımız bir soru ve sorgulanan bir durum. Ama doğru eğitimcilerle ve hedeflerinizi doğru koyduğunuz zaman sürdürülebilir bir durum olduğunu söyleyebiliriz.

Sayın Bingölbalı bu başarınızdaki en önemli faktörlerden bir tanesi de şu; bir yandan akademik eğitim vizyonu ama akademik eğitim vizyonunun yanına eklediği farklılaştırılmış belki de ilk defa bu marka tarafından gerçekleştirilmiş özellikleri ile Bursa Çocuk Üniversitesi zaman zaman ebeveynler gündüz bakım hizmetleriyle kreşle anaokulunu karıştırabiliyorlar. Hatta Bursa Çocuk Üniversitesi’nin sloganı da anaokulundan daha fazlası. Nedir farklı kılan?
Farklı kılan; anaokulunda sadece öğrencilere yönelik değil, dolaylı olarak veliye de eğitim veriyoruz. Mesela yabancı dilde uyguladığımız sistemle, öğrenci eve gittiğinde ailesine İngilizce konuşmaya zorluyor, etkinliğine ortak kılıyor. Bence toplumun ihtiyaç duyduğu bir şey. Çünkü akşam eve geldiğinizde herkes kendi dünyasına çekilebiliyor. Bu durumu biraz kırmak istedik ve başardığımızı da görüyorum. Aile olmak, bir olmak, anı paylaşmak, ne amaçla olursa olsun özel bir durum. Çocuk Üniversiteleri’ne olan teveccühten ve o heyecandan, toplumumuz da bunu görebilir. Bu en önemli özelliğimiz diyebilirim. İkincisi ise dünya vatandaşı olabilmek; yani o bakış açısını kazandırmak! Biliyorsunuz Avrupa ülkesiyiz ama biraz kıramadığımız alışkanlıklarımız var. Kültürüne bağlı kalmak başka, çok boyutlu düşünmek ve evrensel olmak bambaşka değerler. Bizim için toplumsal kültürümüz çok önemli ama çocuğun evrensel bakışa sahip olabilmesi de geleceği için kıymetli. Ortak geleceğimiz için de önemli. Yarın öbür gün öğrenci Avrupa’ya Amerika’ya gittiğinde azınlık duygusuna kapılmamalı. Bu duyguları okulda vermek çok önemlidir. Dünya dilini, dünya kültürlerini çocuklara öğretelim ki, “Ben bunu okulda görmüştüm, hocam bana böyle anlatmıştı, çok da yabancı gelmiyor” desin, o kültüre yatkınlığı olsun, bu düşünceyle dünya vatandaşı olabilme değerlerini de kazandırmayı sağlıyoruz. Yani uluslararası bir kültürlenme olayı var, anne babayı eğitimin içerisine katmak var ve İngilizce için gerçekten ciddi bir yatırım var. Anasınıfı hariç her sınıfımızda artı bir ingilizce öğretenimiz mevcut. Çocuklar İngilizceyi Türkçe gibi konuşabilsinler diye. Kurumumuzdan başka uygulayan yok bize özgü bir durum. Çift dilli eğitimi ciddiye alıyoruz, velimizi de ciddiye alıyoruz. Bazen bir öğretmenin bakış açısı diğer öğretmenden farklı olabilir. O çocuktaki o cevheri göremeyebiliyorsunuz. Ama diğer öğretmen daha farklı bakabiliyor. Birinin bakış açısı duygusal olurken, diğerinin bakış açısı daha zihinsel olabiliyor. Dolayısıyla iki öğretmenin bakış açısı çocuğun tanınmasını daha kolaylaştırıyor. Bizim çocuklarımızın 2 öğretmeni var.

Nihat Bey elinizde bir veri vardır. Okul öncesi eğitim alan çocukların özellikle akademik kariyerlerinin üniversite tahsilatının çok daha başarılı oldukları, dünyada birtakım araştırmalarla somut olarak raporlanıyor. Peki Bursa Çocuk Üniversitesi’nden gelen öğrencilerin başarı grafiği ile herhangi bir yerden okul öncesi eğitim almamış çocukların başarı grafiklerini karşılaştırdığınızda nasıl bir manzara ile karşılaşıyorsunuz?
Bu kaygıyı taşımıştık. “Anaokulundan ve dışarıdan öğrenci alırken çocuklar aynı seviyede olacak mı, bir kısım İngilizce konuşurken diğer kısım konuşabilecek mi?” sorgulamasını çok yaptık. Okuma yazmayı da anaokulunda öğretiyoruz. Dışarıdan gelen okuma yazmayı öğrenememiş öğrenci ile ciddi bir fark olduğunu görebiliyoruz. O nedende dışarıdan aldığımız öğrencilerle Bursa Çocuk Üniversitesi’nden gelen çocukları aynı derslikte okutmuyoruz. Çocuk Üniversitesi’nden gelenleri kendi içerisinde sınıflara alıyoruz, dışarıdan gelen öğrencileri de kendi içerisinde sınıflara ayırıyoruz. Eksikleri görerek, telafi etmeye çalışarak da devam ediyoruz. Çünkü çocukların girdikleri sınavlar ortak. Dışarıdan gelen öğrencilerimizi ölçüyoruz. İngilizceyi pratik olarak ölçüyoruz, okuma yazmayı da el koordinasyonuna bakarak ne kadar sürede öğrenebilir diye ölçüyoruz. Ek çalışmalar ile arayı kapatmaya çalışıyoruz. Gördüğümüz ise Çocuk Üniversitesi’nden gelen öğrenciler dışarıdan gelen öğrencilere göre bir hayli önde. 1.sınıfta yayın alırken ise iki türlü yayın alıyoruz. Okumayı bilenlere göre ve öğrenmemiş olanlara göre. Anaokulu eğitimi almış bir öğrenciyi ile hiç anaokuluna gitmemiş bir öğrenci aynı yayını okumamalı. Zaten literatürde bunu bildiği için artık bütün akademisyenler, üniversite hocaları, çocuk alanındaki uzmanlar, yayınevleri kitabı üretirken okumayı bilenler ve öğrenmemiş olanlara göre ayırmak zorunda kaldı. Bizde Bursa’da bunun öncülerinden biriyiz. Öğrencileri gözlemlediğimizde bir hayli ileride ise diğer öğrencilere haksızlık olmasın, sınıfta pasifize olmasın diye öğretmeni de dersi de biraz daha farklı kıldık ve haftada artı 2 saat ek ders vererek biraz daha yetiştirme moduna geçirdik.

Malum içinden geçtiğimiz süreçte ebeveynlerin karar mekanizmaları, tercihleri de bir hayli değişmeye başladı. Bir grup ebeveyn çocuğu için okul tercih ederken fiyat esaslı hareket ediyor. Bir grup ebeveyn de çocuğu için okul tercih ederken okulun sahip olduğu birtakım sosyal imkanlara bakarak tercihte bulunuyor. Peki doğrusu nedir?
Anaokulunda kesinlikle sosyalitesi güçlü olan bir okul tercih edilmeli diye düşünüyorum. İlkokul 3’e kadar bu durum geçerlidir, 4.sınıftan itibaren akademik ve sosyal eğitimin denkleşmesi gerektiğine %100 inanıyorum. Anaokulu ve 1.,2.,3. sınıfta sosyal etkinlikleri ve öz becerilerinin ortaya çıktığı bir dönem olduğu için sosyal etkinlikleri çok olan bir okul olmalı. 4.sınıftan itibaren hem ölçme değerlendirme devreye giriyor hem de öğrencinin bir notu oluyor. Bakanlığımız da bunu böyle sunmuş. Akademi ile sosyalite bir dengede olmalı. Fakat 8.sınıftan itibaren akademik eğitim çok daha yoğun olmalı. Bu biraz döneme göre değişiyor bence ama okulların konseptleri var. Bazı okullar 1. sınıftan 12. sınıfa kadar hep akademik yönden ilerliyor. Türkiye’de daha çok tutulan bir model. Bazı okullarda ise sosyal yönden daha etkin öğrenci gelişsin anlayışı var. Bunun da bir kitlesi var. Ama bizim Türk toplumu daha çok akademik yönden başarısı olan okulları tercih ediyor. Kısaca anaokulu ve 8 yaşa kadar sosyalitesi ağır olmalı, 9-13 yaşa kadar dengede gitmeli, 13 yaş ve sonrası da akademik olarak devam etmeli ki zamanı yönetebilsin, daha hızlı düşünebilsin ve daha hızlı sonuç alabilsin.

Sınav Eğitim Kurumları’nı bilen Bursalılar teveccühlerini de ortaya koyuyorlar. Takdir edersiniz ki Bursa’ya azımsanmayacak sayıda yeni Bursalılar ekleniyor. Çocuklarına okul arayan yeni Bursalılar neden Sınav Eğitim Kurumları’nı tercih etmeli?
İlk olarak çalışan anne babanın çocuğunu rahatlıkla gönderebileceği bir sistem sunduk. Diğeri nefes alan okullar bizim için gerçekten önemli. Tüm okullarımız geniş ve ferahtır, nefes alabiliyor. Yaşayan okul diyoruz ya, “Yaşayan okul konsepti” Bir diğeri ise İngilizce tabii ki. Bunu özellikle vurgulamam gerekiyor. Hem anaokullarımızda hem de ilkokullarımızda çift dilli eğitim yapıyoruz. 5.sınıftan 11.sınıfa kadar 15 saat İngilizce dersimiz var, burada da 2 öğretmen var. Biri practical diğeri akademik olarak giriyor ve öğrenciler gerçekten İngilizcede önemli bir farkındalık ve dil altyapısı oluşturuyor. Geçen seneden itibaren de okullarımızda Oxford Okulu sistemine geçtik. Oxford sistemi ile beraber 11. ve 12. sınıfta yapacakları kur sınavı ile beraber öğrenci geçer not kazanırsa, üniversitedeki hazırlık programını pas geçiyor. Yurtdışına çıkış için de vize niteliğinde gücü olan bir belge oluyor. Onun için kolejin bu ayrıcalıkların çok çok önemli olduğunu düşünüyorum ve artı olarak toplum beklentilerini çocuklara yansıtabiliyor muyuz bizim böyle bir derdimiz de var. Aile kavramı, toplum kavramı, beklentileri, büyüklere saygı, hoşgörü, demokrasi bu kavramları da çocuklara kazandıran bir okul. Bunu anlatmaktan hiç vazgeçmedik çünkü gün geçtikçe azalıyor azaldıkça da değeri daha çok artıyor. Bizde bunu hep arttırmaya devam ettik. Bu gibi etmenlerden dolayı Bursa’ya yeni gelen velilerimizi okullarımıza davet ediyoruz. Gelsinler tanışalım, eğer mutlu olurlarsa da kayıtlarını yaptırsınlar diyoruz.

Her bir yeni döneme yenilik ile başlamak artık bir Sınav standardı, Sınav geleneği. Bu yıl ki okul yılının yeniliği ne olacak?
Eğitimde her yıl bir yenilik yapmak gerçekten zor bir durum. Eğitim sürekliliği, disiplini, kararlığı olan bir alan. Rötuşlar yaparsınız, rötuşlar ile eğitimde çok önemli atılımlar da sağlarsınız. Biz eğitimciler, milli eğitim bakanlarının, bir yıl yenilik olarak sunduğu, o yıl arkasında durduğu ama ertesi yıl yok saydığı uygulamaların, yeni jenerasyonlara fayda sağlamadığını da gördük. Bu nedenle istikrara çok önem veriyoruz. Etkisi, sonucu net yenilikler olmalı. Evlatlarımız bir deneyin parçası değiller ki. Dolayısıyla Sınav Eğitim Kurumları olarak yeniliğe çok açığız. Fakat etkisi, sonucu net yeniliklere. Mesela geçen sene yaptığımız çalışmada, hiçbir okulumuz dijitalsiz olmamalı dedik. Daha sevilen bir yöntem de oldu ve büyük bir yatırım yaptık. Ondan önceki sene kodlama ve STEM atölyeleri kurduk. Daha önce de vardı ama bu kadar kapsamlı atölyelerimiz olmamıştı. Bu yıl ki düşüncemiz özellikle ilkokullar için zihin oyunlarını müfredatımızın bir parçası yapmak. Daha çok yapay zeka ile alakalı bir sistem. Öğrenci bir konuyu gördü, okudu anlamadı ve o konu ile ilgili soru geldi yapamadı! Sorunun üzerine tıkladığı zaman o sorunun konusu da gelecek. Böylece o konuyu bir kez daha tekrarlamış olacak ya da videosu izleyecek. Bilgi ve konu eksiğini bu sitemle daha çok ortadan kaldıracağız. Özellikle zekâ oyunları müfredatı dediğimiz bu programı Mudanya Üniversitemizin akademisyenleri ile mart ayından beri tartıştık, konuştuk ve bir noktaya getirdik. Bu yıl ilkokulların hepsinde bu sisteme geçiyoruz inşallah ve öğrencilere fayda sağlayacağını düşünüyorum.

Yeni eğitim markanız üniversiteniz ile ilgili vermek istediğiniz bir mesajınız var mı ?
Üniversitemiz apayrı bir kulvar. Bursa’nın çok ihtiyaç duyulan bir eksiklikti. Yıllarca bizden beklendi. Yönetim Kurulu Başkanımız Gıyaseddin Bingöl’ün zaten böyle bir hayali vardı. Bu 20-30 yıllık bir hayaldi. Maddi ve manevi çok emek verildi. Bursa halkı da gerçekten çok teveccüh gösterdi, %100 doluluk oranı ile başlıyoruz. Bu da şunu gösteriyor; evet Bursa bu üniversiteye güveniyor ve Bursalı halk çocuklarının Bursa’da okumasını istiyor. Ayrıca yerleşen öğrencilerimizin %70’i kız öğrenciler. Bu da ayrıca sevindirici bir durum. Barınma anlamında da kız çocukları kendi şehrinde okumayı uygun görmüş. Bursa için çok önemli bir atılım, bu bir başlangıç ama gelecek sene ve sonraki yıllar sanayi ile iş birliği yaparak inanılmaz büyük bir açığın kapandığını ve Bursa için inanılmaz bir istihdam alanının olduğunu göreceğiz hep beraber ve bir üniversitemiz olsun diye kurulan bir üniversite değil zaten üniversitelerde kurulmak için kurulmuyor kolay da değil bu işler. Gerçekten alanında uzman, kariyerli hocalarla çalışmış ve idealist bir şekilde yola çıkmış bir bakış açısıyla ilerliyoruz. Türkiye ve Bursa’ya hayırlı olsun diyorum.