Aybar, Anadolu Ajansı’nın (AA) 100. Yıl Vizyonu çerçevesinde geliştirdiği AA Finans Haberleri Terminali’nden canlı olarak yayınlanan toplantılar dizisi Finans Masasına konuk oldu.
Geçen yılın aralık ayının tüm zamanların en önemli satışlarının geldiği bir ay olduğunu belirten Aybar, “Toplam 147 bine yakın bir satış gerçekleşti. Bu hiçbirimizin beklemediği oranda bir satış oldu. Türkiye’de öyle bir aralık ayı yaşandı ki elde avuçta ne kadar stok varsa bitti. Onun için ocak ayına geldiğimizde kimsenin stokunda satabileceği araç kalmamıştı. Bu nedenle ocak ayı bizim de beklentilerimizin altında bir performansla çıkmak zorunda kaldı. Talep yine vardı ancak talebe yetişme sıkıntısı olduğu için böyle gerçekleşti” bilgisini verdi.
Avrupa Birliği’nde (AB) son 17 aydır pazarın büyüdüğüne dikkati çeken Aybar, AB’nin en önemli üretim üssünün Türkiye olması nedeniyle, ülkede üretimin ve ihracatın arttığını vurguladı.
Aybar, bu yıl iç pazarda daha iyi rakamlar beklediğini dile getirerek, “Türkiye geçen yılı yüzde 10 civarında bir düşüşle kapatsa da Türkiye’nin alışageldiğimiz makroekonomik istikrarı muhafaza etmesi halinde, 2015’de bunun üzerine en az yüzde 10 civarına yakın bir pay koyabiliriz yani 850 bine yakın bir pazarı bu yıl görebiliriz” diye konuştu.
Türkiye’nin dünyada çok önemli bir otomotiv üssü olduğunu belirten Aybar, “Dünyadaki otomotiv üretimi yapılan ülkeler içerisinde Türkiye ilk 16’da, Avrupa’da da ilk 5’te. Bu noktaya gelmiş olmamız bize çok büyük bir avantaj sağlıyor. Marjların iyice sıkıştığı bir sektörde çok daha iyi ve prodüktif bir üretim yapabiliyoruz. Daha yüksek marjlarda, Avrupa’ya göre rekabetçi fiyatlar oluşturabiliyoruz” ifadelerini kullandı.
Aybar, Güney Amerika ziyaretinde Renault Showroom’unu gezerken, arıza yapmaması nedeniyle Bursa üretimli otomobillerin, diğerlerinden daha yüksek marjla satıldığını öğrendiğini belirterek, “Bunları duyuyor olmak bu ülkenin vatandaşı olarak benim için büyük bir keyif ve büyük bir gurur. Bunları çeşitli ülkelerde yaşayabiliyoruz. Türkiye bu noktada” değerlendirmesinde bulundu.
AB’de 2008 krizinin arkasından çöküntü yaşandığını ve bu durumun AB’deki satışları ciddi şekilde örselediğini aktaran Aybar, geçen yıldan itibaren insanların alıma geçtiğini ve otomobillerini yenilemeye başladığını ifade etti.
“Seçimin, pazarın gidişatında etkin olmayacağını düşünüyorum”
Renault Mais Genel Müdürü Aybar, AB pazarının geçen yıl yüzde 6,7 büyüdüğünü belirterek, bu sene pazarın minimum yüzde 2-3 civarında büyümeye devam edeceği öngörüsünde bulundu.
“Bizim ev ödevimiz, mutlaka kapasite büyütme gereğimiz” diyen Aybar, kapasite ne kadar büyürse AB pazarına o kadar fazla ürün ihraç edilebileceğini dile getirdi.
Avrupa’nın parasal politikasında genişlemeci adımlar atmasının, çok daha ucuz finansal çözümlerle otomobillerin alınabilmesi imkanı sağladığını belirten Aybar, “Eğer otomobilleri insanların beklediği fiyatlarda satabilirseniz, onların beklediği gibi daha uzun aralıklı, mümkünse işletme maliyetini çok daha aşağıya çeken bir teknolojiyle donatabiliyorsanız ve ucuz finansman çözümleriyle satabiliyorsanız insanlar çok daha fazla otomobil alabiliyor. AB’deki bu genişleme bizim açımızdan bu anlamda önemli” ifadelerini kullandı.
Aybar, 2015 yılı için üretim, ihracat ve iç pazar rakamlarına ilişkin öngörülerini paylaşarak, “Yılın ilk yarısının iyi geçeceğini tahmin ediyoruz. Şubat ayının son haftasında beklediğimiz hareketlilik gerçekleşirse, geçen yılın şubat ayına göre en az yüzde 10 daha yukarıda bir satış olmasını bekliyorum” değerlendirmesinde bulundu.
Aybar, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye yıllardır oluşturduğu istikrarlı çizgisini devam ettirecek. Onun için seçimlerden kaynaklı herhangi bir sürpriz beklemiyoruz. Seçim öncesi genelde birtakım hareketliliklerin yaşanmasından dolayı bir miktar daha olumlu etkileyeceğini düşünüyoruz. Her şey seçim sonrası ne olacağına endeksli. Genel anlamda bir sıkıntı beklemiyoruz ama seçim sonrasını görmekte fayda var. Herhalde pazarın büyüklüğünü o zaman çok daha net yorumlayabileceğiz. Buna rağmen bu yıl pazarın geçen yılın minimum yüzde 10 üzerinde olacağını tahmin ediyorum. Seçimin pazarın gidişatında etkin olmayacağını düşünüyorum.”
Aybar, ÖTV artışlarının, Türkiye otomotiv pazarı üzerindeki etkilerine yönelik soruya ise şöyle yanıt verdi:
“Bu konuda yapılan araştırmalar bir gerçeği gösteriyor, eğer araçların üzerindeki vergi yükünden kaynaklı fiyatlar yüzde 10 aşağı çekilebilirse, pazar bunun 3 katı kadar büyüyebilir. Vergisel nedenlerle fiyatlar yüzde 10 yukarı çıkarsa pazarın yüzde 30 civarında düşme riski de var. Böyle bir formülü yıllardır çeşitli seferlerde test ediyoruz. 2003 yılında yaşanan ÖTV indirimi, 2009 yılında 6 ay süreyle yaşanan ÖTV indirimi dönemi hep bu rasyoları doğrulattı. Bilimsel gerçekler de hep böyle çıkıyor. O zaman ÖTV’nin bizim araç satış hacmimizle ciddi şekilde ilgisi var.”
Baz alınacak bir otomobil fiyatının ülkenin kişi başı milli geliri seviyesinde veya altında olması gerektiğini vurgulayan Aybar, “Türkiye’de standartları AB normlarında olan en ucuz otomobil 15 bin doların altında değil ama biz 10 bin dolarlık kişi başı milli gelire sahibiz. Demek ki burada yüzde 50 civarında bir gerilik var. O zaman buradaki kırılganlığı düşünmemiz lazım. ÖTV arttığında, pazarda ciddi bir düşüş görülüyor. Çünkü insanların alım gücü yetmiyor. Ne zaman biz ÖTV’yi artırsak, pazarda düşüş görülüyor” şeklinde konuştu.
“Bütün mesele yerli çeşidi ve kapasiteyi yükseltmek”
Türkiye’de tüketicilerin ithal araçlara yönelmesine ilişkin değerlendirmede bulunan Aybar, çeşit ve sayı açısından talebi karşılayacak kadar yerli araç üretilmesi durumunda, insanların tercihini yerli araçtan yana kullanacağını ifade etti.
Aybar, en çok satan 10 araç tipine bakıldığında ilk üç sırada yerli araçların bulunduğunu aktararak, şunları söyledi:
“Türkiye’de şu anda kurulu kapasite 1 milyon 600 bin civarında. Bu kapasiteyi de 1 milyon 200 binlik üretim, yani yüzde 75 civarında doluluk oranıyla gerçekleştiriyoruz. Bunun da yaklaşık yüzde 80’ini ihraç ediyoruz. Bize kalan 240-250 bin. 250 binlik otomobil miktarı bir yerde 750 binlik bir pazara hitap ediyor. Farkı da ithalattan geliyor. Dolayısıyla ithalat, talebi karşılamak için gereken bir kaldıraç oluyor. Yapılması gereken, bu 1 milyon 600 binlik üretim kapasitesini yükseltmek. Bunu ne kadar yükseltebilirsek, markalara ne kadar teşvik edici, Avrupa Birliği’ndeki (AB) diğer üretim yapılan ülkelere göre daha rekabetçi şartlar sunabilirsek, markaların Türkiye’de üretim yapmak için yatırıma geçmesi de elbette mümkün olur. O zaman da biz daha çok çeşit yaratabiliriz.”
Şu anda Türkiye’de 10 çeşit otomobil üretildiğini ancak 500 çeşidin üzerinde otomobil satıldığını kaydeden Aybar, “Yani oran yüzde 2. Aldığı pay ise yüzde 30. Demek ki biz ne kadar yerli çeşit yapsak, o kadar çok yerli pazarı daha çok destekleyecek otomobilleri satabiliriz. Bütün mesele yerli çeşidi ve kapasiteyi yükseltmek. 2023 hedeflerinde 3 milyon araç ihracı ve 4 milyon araç üretimi var ama kapasitemiz 1,6 milyon. Buraya çok daha ağırlık vermemiz lazım” şeklinde konuştu.
Aybar, yerli kapasitenin artırılamamasından dolayı ithalata yönelindiğinde, cari açığı etkileyecek bir ithalat hacmi ile karşılaşıldığını anlatarak, “Bunu dengelemek için hükümet vergi artırıyor. ÖTV’yi yükseltiyor ve böylece pazarı düşürüyor, soğutuyor. Bunu artık bizim bir şekilde önlememiz lazım. Bunun için de daha fazla yerli üretim, daha fazla yerli destek gerek. O zaman Türkiye’de, bu tehlikeyi, yani vergi yükselme korkusunu önlemiş oluruz” ifadelerini kullandı.
“Karlar minimum oldu çünkü çok ciddi rekabetle karşı karşıyayız”
Avrodaki düşüşün otomobil fiyatlarına yansımasına ilişkin de görüşlerini paylaşan Aybar, şunları kaydetti:
“Bu konu her markanın kendi analizine ve hesabına göre değişir. Siz ithalatı dövizle yapıyorsunuz ama Türkiye’de TL üzerinden bir fiyatla otomobil satıyorsunuz. Neticede döviz düşünce, doğal olarak ithalattaki maliyet düşüyor. Böylece içerde belli bir marjı gözetmek kaydıyla daha uygun fiyatları sunabiliyorsunuz. Ticaret yapıyorsunuz kar edeceksiniz ama karlar minimum oldu, çünkü çok ciddi rekabetle karşı karşıyayız. Türkiye’de 55’e yakın marka var. Bu markalar aktif olarak Türkiye’de teşkilatlı. Muazzam bir rekabetin içindeyiz. Böyle olunca dövizin ucuzlaması fiyatlarda bir esnekliği meydana getiriyor. Bunu da markalar ciddi bir kampanya yüküyle müşterilerine yansıtıyor. Çünkü herkesin çabası pazardan daha fazla pay alabilmek, daha fazla satış yapabilmek. Kampanyalarla dövizdeki ucuzlama, müşterilerimize çok net bir şekilde yansıtılıyor.”
Aybar, dövizin düşmesi durumunda çok daha fazla ithalata yönelineceğine ilişkin endişelerin bulunduğunu dile getirerek, “Bu doğru, böyle bir ihtimal var. Çünkü pazarı da yukarı doğru çekebilecek bir etkidir. Ancak bir faz farkı da oluşuyor. Döviz düşünce, daha önceki bağlantıların döviz değerleri yüksek olduğu için, fiyatlar hemen etkilenemeyebiliyor. Bu süre de üretim sonrası lojistiğe bağlı. Genelde yurt dışından gelen araçlarda lead time dediğimiz konu 2,5-3 ay alıyor. Dolayısıyla o faz farkı bu zamanı kapsıyor” diye konuştu.
Türkiye’de yoğun bir şekilde ihracat yaptıklarına dikkati çeken Aybar, dövizin düşmesiyle ihracatın dışarıdaki rekabetçi boyutunun da olumsuz etkilendiğini aktardı.
Aybar, bunun için dengeyi çok iyi korumak gerektiğini belirterek, “Tahmin ediyorum makroekonomik açıdan bu dengeyi koruyacak tedbirler alınıyor. Biz son yıllarda otomobil bitmiş araç ihracatımızı, bitmiş araç ithalatımızın üzerinde bir kazançla yapabiliyoruz. Geçen yılın rakamı 15,9 milyar dolarlık bitmiş araç ihracatı, 15,4 milyar dolarlık da ithalat yaptık. 500 milyon dolar gibi bir fazla verdik. Son 10 yılın getirdiği fayda da 13,1 milyar dolarlık bir katkı. Biz aslında cari açığa bu anlamda yük olmuyoruz” ifadelerini kullandı.
Sektörde karlılığı artırmaya yönelik alınan önlemlere ilişkin bir soruyu Aybar, şöyle yanıtladı:
“Üretimdeki yeni teknolojilerin gündeme gelmesi bu arayışın bir sonucu. Sadece yeni teknolojiler değil, çeşitli ittifaklar da oluyor. Markalar birleşiyor, aynı fabrikada birden fazla markanın birden fazla modelinin üretimi oluyor. Bursa’daki fabrikamızda aynı bantta 4 değişik modeli üretme imkanımız var. Bu teknolojik bir yenilik, ekonomik bir fayda getiriyor. Ayrıca aynı fabrikada farklı markaların üretimi var. Türkiye’de biliyorsunuz 3 marka aynı fabrikada üretilebiliyor. Bütün bunlar marjın yeniden oluşmasını sağlamak üzere ortaya çıkan teknolojik yeniliklerdir. Bunlar devam edecek, markalar birleşecek. Çünkü dünyadaki kurulu kapasitelerin giderek boşaldığını görüyoruz. Şu andaki oranlar yaklaşık yüzde 75’lerin altına indi. Bir beklenti, 2020 gibi yüzde 65’lerde olacağı. O zaman başka çare yok. Mutlaka gerek lojistikte gerek üretimde ortaklık anlayışını sürdürmek lazım.”
Otomotiv üretiminde lojistiğin önemine dikkati çeken Aybar, “Bir aracı üretirken etrafınızda neredeyse lojistik maliyetini sıfırlayacağınız bazda en az yüzde 40 civarında bir tedarikçi zincirini oluşturmanız lazım. Bu ancak sizi rekabetçi kılabiliyor. Niçin Bursa ve İzmit civarında kümelendi yan sanayi, burada oluştu? Sebebi budur” ifadelerini kullandı.
Bu tür yeniliklerin çok daha ileri boyutta yeni uygulama şeklinde devam edeceğini ve marj sağlanmaya çalışılacağını dile getiren Aybar, yeni bir gelişmenin de artık fosil yakıtların dışında başka enerji kaynaklarıyla araçların daha farklı, ucuz üretim ve işletim şartlarına kavuşturulmasıyla ilgili olduğunu söyledi.
“Rusya’daki son gelişmeler doğal olarak bizi etkiledi”
Aybar, Türkiye’nin, Rusya’ya ihracatında son bir yıllık süreçte düşüş yaşandığını ve söz konusu ülkeye gerçekleştirilen ihracatın bu yıl ne şekilde olacağına ilişkin beklentilerin sorulması üzerine, Rusya ekonomisinde sıkıntılar bulunduğunu dile getirdi.
Rusya’ya ihracatı yoğun şekilde yapan bir konumda bulunduklarını ifade eden Aybar, özellikle otomotiv olarak Bursa’daki fabrikalarından önemli bir ihracatın Rusya pazarına gittiğini aktardı.
Renault Mais Genel Müdürü İbrahim Aybar, Rusya’daki son gelişmelerin kendilerini doğal olarak etkilediğini vurgulayarak, sözlerini şöyle tamamladı:
“Ürünlerimizin tercihinde bulunan daha yüksek hacimli alım yapan ülkeler dolayısıyla fabrikamızın ihracatı artmaya devam ediyor. Fakat özellikle geçen yıl yaşanan Ukrayna, Kırım konusu ve arkasından gelen yaptırımlar bizi etkiledi. Şimdi bir ateşkes var. Bunun sağlıklı şekilde devam etmesi, normale dönüşü sağlayacaktır ama bu yıl belli bir düşüş olacağını bekliyoruz. Bu yıl yaklaşık yüzde 20-25 civarında Rusya pazarının otomotivde etkileneceğini bekliyoruz. Dolayısıyla bu bizi de bu sene Rusya pazarı olarak etkilemeye devam edecektir. Önemli olan bu yılı bu şekilde öngördükten sonra 2016’dan itibaren belli bir çalışmanın bir iyileşmenin başlamasıdır. Bütün ümidimiz bu yönde.”