Uzmanlar, sağlıklı gebelikte kanama yaşanmayacağını belirterek, özellikle son üç ayda görülen kanamaların anne adayı ve bebek için hayati risk taşıyabildiği, sezaryenle doğumun da sonraki gebeliklerde kanama gelişme riskini artırabildiği uyarısında bulundu.
Türk Alman Jinekoloji Eğitim, Araştırma ve Hizmet Vakfı (TAJEV) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Cem Demirel, AA muhabirine yaptığı açıklamada, gebelik döneminin sağlıklı tamamlanmasının hem anne hem de bebek açısından çok önemli olduğunu söyledi.
Gebelikte kanamanın ciddi sağlık sorunu olduğuna dikkati çeken Demirel, kanama sorunlarının ilk üç ve son üç ay şeklinde ele alınabileceğini belirtti. Demirel, “Gebeliğin ilk üç ayı içerisinde yüzde 30 oranında kanama sorunlarıyla karşılaşıyoruz. Özellikle ilk üç ay içinde görülen kanamalar sık yaşanabilen bir durum.” diye konuştu.
Bu dönemdeki kanamaların genellikle düşük tehdidinden kaynaklanabildiğine işaret eden Demirel, kanama yaşayan annelerin çoğunda gebeliğin bir sorun olmadan devam edebildiğini vurguladı.
BU KANAMALAR BAZEN ACİL DOĞUM GEREKTİREBİLİR
Gebeliğin son üç aylık periyodunda yaşanan kanamaların çok daha ciddi olduğunun altını çizen Demirel, bu süreçte karşılaşılan kanamanın, “bebeğin anne karnında ihtiyaç duyduğu hemen her türlü kaynağı sağlayan yapı” olarak tanımlanan plasentanın yerleşimiyle ilgili olduğunu aktardı.
Demirel, bu durumun hayati öneme sahip olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti: “Son üç ayda görülen kanamalar, plasentanın önde yerleşmesine ya da ayrılmasına bağlı kanamalardır. Bu durum, hem anne adayı hem de bebeğin hayatını tehdit etmektedir. Kanamaya en kısa sürede müdahale edilmesi, nedeninin ortaya konması ve kanamanın durdurulması gerekir. Böylesi bir sorun yaşandığında gebeliğin erken sonlandırılarak hem bebeğin prematüre ile karşılaştırılmaması hem de zamanında müdahale edilerek anne ve bebeğin hayatının korunması lazım. Çünkü bu kanamalar bazen acil doğumu gerektirir, bu durum da prematüreye yol açar.”
TEDAVİ KANAMANIN NEDENİNE GÖRE YAPILIR
Sağlıklı gebelik sürecinde son üç ayda kanama probleminin olmaması gerektiğine vurgu yapan Demirel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tedavi kanamanın nedenine göre yapılır. Eğer ilk üç ay içinde gelişmişse ve düşük tehdidi varsa bebeğin yaşayıp yaşamadığına, kan pıhtı miktarının ne kadar olduğuna bakılır. Bu durumdaki anne adayı bilgilendirilerek, dinlenmesi tavsiye edilir. Ancak burada önemli olan anne adayının dinlenmesinin düşük riski ile ilgili olmadığıdır. Çünkü, bebek kanamadan değil genetik bir problem olduğu için düşmektedir. Kanama da bu durumun bir bulgusudur. Bebek düşecekse düşer, bunun dinlenmekle geçeceği ya da ayakta durmakla artacağı bilgisi de doğru değildir. Düşük riskini önlemek için, gerekli görüldüğünde rahmi gevşetme, plasentayı desteklemeyi sağlayan progestron iğnesi yapılır.”
Demirel, son üç ayda ise yapılan değerlendirme sonrasında kanamanın devam etmesi halinde anne adayının kan tablosunda olumsuzluk gelişmesi durumunda gebeliğin sonlandırılabildiğini aktardı.
Kimi zaman bebeğin eşinin zamanından önce ayrılmasına bağlı gelişen kanamalarda bebek ve anneyi kurtarmak için doğumun başlatıldığına değinen Demirel, “Kanama az, bebek ve annenin sağlığı iyi ise takipte tutularak gebeliğin tamamlanması beklenir.” ifadesini kullandı.
HEKİMİN, ANNE ADAYININ RAHMİNİ BİLE ALMASI GEREKEBİLİR
Prof. Dr. Demirel, sezaryenle doğum oranlarının arttığına değinerek, şunları kaydetti: “Kanama gelişiminde sezaryenle gerçekleştirilen doğumlar da etkili. Fazla sezaryen olduğunda sonraki gebeliklerde plasentada yerleşimde anormallik ihtimali artıyor ve kanama riski yükseliyor. İlk gebelik sezaryenle yapılmışsa, sonraki gebelikte plasentanın yerleşimi bozulur. Artan sezaryenlere bağlı plasenta rahmin altına yerleşebilir ya da plasenta dokusu rahme yapışabilir. Bu durum kanama ve doğum sırasında anne adayı için hayati riske yol açar. Kimi zaman çok ciddi kanamalara neden olabildiğinde hekimin anne adayının rahmini bile alması gerekebilir. Bunun yanı sıra kürtaj, miyom, polip ameliyatları da gebelikte kanama için neden olabilir. Düşük ise genellikle bebekte genetik problem olduğundan gerçekleşir. Anne adaylarının çok az kısmında rahimdeki şekil bozuklukları, endokrin bozukluklar ya da anne-babadaki genetik rahatsızlıklar düşüğe neden olabilir.”