Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Büyük Anadolu Oteli’nde düzenlenen Türk Metal Sendikası Kadın İşçiler 20. Büyük Kurultayı’nda yaptığı konuşmada, bugün ebediyete uğurlanacak kahraman pilotlara Allah’tan rahmet, ailelerine, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve millete başsağlığı diledi.
Bu yıl 20’incisi düzenlenen Kadın İşçiler Büyük Kurultayı’nın bir milada vesile olmasını dileyen Erdoğan, “İnanıyorum ki sizin bu heyecanınız, bu aşkınız, bu kararlılığınız, yeni bir dönemin yeni bir anlayışın özellikle sendikacılık hayatında hakim olacağına bir vesile teşkil edecektir” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin yakın çevresi başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde çok büyük acılar, yıkımlar yaşandığına işaret ederek, sadece Suriye’de ölenlerin sayısının 300 bini aştığını, bu rakamın 1 milyona kadar çıktığını söyleyenler de olduğunu dile getirdi. 5 milyon insanın kendi ülkesini terk etmek zorunda kaldığını, ailelerin dağıldığını, ocakların yıkıldığını, insanların mağdur olduğunu anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Tüm bu felaketlerin yükünü en çok sırtlananlar ve sırtlayanlar, hiç şüphesiz kadınlar. Sığınmacıları gördünüz değil mi televizyon ekranlarında? Göç edenleri gördünüz. O hanımların yavrularıyla beraber sırtlarında evlerinden çıkarabildikleri birkaç çuval veya valizle nasıl Türk topraklarına sığındıklarını gördünüz. O ne çileydi, değil mi? O ne çiledir, değil mi?”
Eşi Emine Erdoğan’ın dün Suruç kampına giderek, yeni mekanların açılışına katıldığını, oradaki çileyi akşam döndüğünde kendisine anlattığını aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:
“Bütün bunlar, bir sorumluluğun bizim için gereğiydi ama şimdi buradan dünyaya sesleniyorum, ey dünya, ey Batı, lafa geldiği zaman kadın haklarını konuşuyorsunuz ancak benim ülkeme sığınan Suriye ve Irak’tan 2 milyon insanın hakları konusunda bugüne kadar ne yaptınız, ne yapıyorsunuz? Herhangi bir destekleri de söz konusu değil. Şu ana kadar bize verdikleri destek 250 milyon dolar. Bizim yaptığımız harcama, 5,5 milyar dolar. Yanımıza geldikleri zaman da bize şunu söylüyorlar, ‘Yaptığınız bu işler, her türlü takdirin üzerinde, her türlü tebriğe şayan, gerçekten çok başarılısınız.’ Tamam da ‘Hadi biraz mali destek verin’ dediğiniz zaman, oraya hiç yanaşmazlar. Tüm Batı’da, Avrupa’da şu anda ne kadar sığınmacı var biliyor musunuz? 150 bin. Bizde ne kadar var? 2 milyon. Bütün bu gerçekler ortada. Peki, bu nereden geliyor? İşte bu, bizim bir medeniyet anlayışımızın, kültürümüzün, inancımızın gereği olarak yaptığımız bir uygulamadır. Onun için bu millet büyüktür, onun için Türkiye güçlüdür, onun için Türkiye büyümeye devam edecektir.”
“Yıkılan evinin başında gözyaşı akıtan garip, kadındır”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, insana değer vermeyen hiçbir ülkeyi, büyükler kategorisinde değerlendirmediğini vurgulayarak, insana değer vermeyenleri, insanın acısını paylaşmayanları asla büyük olarak kabul etmediğini dile getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:
“Büyüklük, o garibin, o gurebanın, o fakirin, o yoksulun, o mağdurun, o yolda kalmışın, sokağa atılmışın sahiplenenleridir. Bunu böyle bilmemiz lazım. Evladının, eşinin, babasının, kardeşinin cansız bedeni üzerine kapanın ağlayan mazlum, kadındır. Yıkılan evinin başında gözyaşı akıtan garip, kadındır. Eşini kaybettiği için yüreği yanan ama bu arada ailesinin tüm sorumluluğunu da üstlenen mağdur, yine kadındır. Evinden, yuvasından uzakta verilen o hayat mücadelesini sırtında taşıyan, aynı şekilde kadındır. Feryadı duyulmayan, gözyaşı fark edilmeyen, acısı hissedilmeyen bu kadınların yaşadıkları, insanlığın kanayan yaralarıdır. Bir tarafta kadın hakları diye kamuoyu ayağa kaldırılırken, diğer tarafta kadının doğrudan hayat hakkına yönelik terör karşısında, saldırılar karşısında akıl almaz bir duyarsızlık var. Bunu görmemiz lazım. Bir tarafta eşitlik diye yer gök inletilirken, öteki tarafta sadece zulümde, ölümde, yıkımda eşitlik söz konusu olabiliyor. Bunu görmemiz lazım.”
Ayrımcılığa karşı mücadele ederken, diğer yanda ayrım gözetilmeksizin insan hayatı ve onurunun hunharca, alçakça çiğnendiğini belirten Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
“Avrupa’daki, Amerika’daki kadın da Suriye’deki, Irak’taki, Myanmar’daki, Türkiye’deki kadın değil mi? Kadına karşı psikolojik taciz yapmak suç da evini, köyünü, mahallesini bombalarla başına yıkarak kadını öldürmek, mağdur etmek, suç değil mi? Kadının önce yaşama hakkına saygı duyulmalı. Önce kendi kültürel ve sosyal hayat alanı içinde kadının o sürdürdüğü mücadeleye destek vermeyen, kusura bakmasın, boş konuşuyor. Hayatı her an tehdit altında olan, evi başına yıkılmış bulunan veya her an bu tehlike ile yaşayan aile fertlerinin her birinin geleceği ile ilgili endişe duyan bir kadına siz, kadınlar gününü anlatamazsınız. Çünkü o kadın, her gün varlık, yokluk mücadelesi içinde. O kadın, kendisine hediye verilmesini, çiçek uzatılmasını istemiyor, o kadın her şeyden önce huzur istiyor, güven istiyor, barış istiyor, yaşama hakkına saygı gösterilmesini istiyor. Bunca zulme katliama ses çıkarmayan hiç kimsenin kadının adını ağzına almaya dahi hakkı yoktur.”
“Ben anasının ayaklarının altını öpen bir evladım”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mısır’da Tahrir meydanında haklarını ararken “ekin gibi biçilen” kadınlara, Esma’lara gözünü kapatanların kadının adını dahi ağzına almaya hakkı olmadığını dile getirerek, şunları kaydetti:
“Kendi ülkesinde, her köşe başında bir meta gibi alınıp satılan kadınları görmezden gelip, inancının gereği olarak örtünen kadınlara yasak getirenlerin, kadının ismini dahi ağızlarına almaya hakları yoktur. Kadın istismarı asıl budur. Kadın bedeninin istismarı, asıl budur. Kadının ötekileştirilmesi, kadının sınıf ayrımına tabi tutulması asıl budur. Birbirlerinden yaradılış bakımından, karakter, güç kuvvet bakımından çok farklı olan kadınla erkeği aynı yarışa sokmak, kadının hakkını korumak asla değildir. Bir eş olarak, bir evlat olarak, kadını Allah’ın bir emaneti olarak görmek ki sevgili Peygamberimizin veda hutbesinde ‘kadının bir emanet olarak bizlere verildiğini’ ifade ettiğini de hatırlatmak isterim. Bu kadına karşına ayrımcılık değil, tam tersi kadını baş tacı etmektir, kadını yüceltmektir. Ayaklarının altına cennet serilen kadının analık vasfına vurgu yapmak, kadına karşı ayrımcılık değil ama tam tersine ona karşı sonsuz bir hürmetin ifadesidir. Bazıları diyor ki ‘Bize ana demeyin. Biz, kadınız.’ Ben, diyorum ki doğuran, doyuran, yetiştiren… Ben, anasının ayaklarının altını öpen bir evladım. Anacığım, ayağını çekerdi, ben zorla öperdim. Derdim, ‘Benden cennetin kokusunu mu esirgiyorsun anacağım’ derdim. Bu idraka varabilmek, kolay bir iş değil. Bak, babalarının ayaklarını altında değil, dikkat edin, annelerin ayakları altında. O, makamdır. O makama ulaşmak herkesin de karı değildir. Kadın ile erkek arasındaki fıtri farklara işaret etmek, kadına karşı ayrımcılık değil tam tersine onun haklarının korunmasının, kollanmasının garantisidir. Kadın bedeninin istismarına karşı çıkmak, onun bir meta, bir istismar aracı olarak kullanılmasına itiraz etmek, ayrımcılık değil tam tersine kadının onuruna, haysiyetine saygı göstermektir.”
Kadın cinayetleri
Töre cinayetlerinin aslında sadece kadınlarla ilgili olmadığını, bu ad altında asla tasvip edilmeyecek sapkın uygulamaların bulunduğunu ifade eden Erdoğan, bunlardan birinin de kadın cinayetleri olduğunu dile getirdi.
Mersin’de Özgecan Aslan’ın da kadın cinayetine maruz kaldığını hatırlatan Erdoğan, ancak bunun üzerinden bir milletin inancının, kültürünün topyekun itham altında bırakılmasına da rıza gösteremeyeceklerinin altını çizdi.
Erdoğan, yanlışlarla mücadele edeceklerini, doğruları yaşatacakları belirterek, ancak bu şekilde geçmişten geleceğe, maziden atiye giden bir kültürel devamlılığın ve akışın sağlanabileceğini söyledi.
Türkiye’nin geçmişte yaşadığı sancılı dönemlerin mağdurlarının başında yine kadınların geldiğine işaret eden Erdoğan, Balkan Savaşları, Çanakkale Savaşları ve Kurtuluş Savaşları’na kadar son bir asırlık dönemde yaşanan tüm yıkımların yükünü kadınların omuzladığını dile getirdi. Erdoğan, kadınların geride kalan ailelere bakarak, gerektiğinde omuzunda cephane taşıyarak ve cephede su dağıtarak bu yükü omuzladıklarını söyledi.
Erdoğan, kadınların, inancından, kültüründen, tarihinden dolayı taciz edilerek, aşağılanarak hatta itilip katılarak da bu yükü omuzladıklarını dile getirerek, Merve Kavakçı’ya, Meclis’te sadece başörtülü olduğu için yapılanın bırakılmadığını, hatta vatandaşlıktan çıkarıldığını hatırlattı.
Üniversiteler ve diğer eğitim kurumlarında kız öğrencilerin okulların kapılarından sokulmadığını anımsatan Erdoğan, kendisinin iki kızının da aynı akıbete uğradığını, 4 çocuğunun da katsayı kotasına tabi tutulduğunu ve bu nedende yurt dışında okuduklarını söyledi.
Çocuklarının, “Siz imam hatip mezunusunuz” denilerek Türkiye’nin üniversitelerine sokulmadığını aktaran Erdoğan, “Biz kızlarımız okusun, hayatın hiçbir alanında geri kalmasın derken. Bizim kızlarımızı cebren okullardan dışarı attılar. Biz kadınlar, çalışma hayatında erkeklerin gerisinde kalmasın diye gayret ederken, birileri başörtülü kadınların kamuda hatta özel sektörde kökünü kurutmanın mücadelesini veriyordu. Şimdi, erkek ve belli kalıpta bayanlar kamuda çalışıyor da niye diğeri çalışmasın, ne farkı var” değerlendirmesinde bulundu.
İngiltere’de, Amerika’da ve Avrupa’nın bütün ülkelerinde bu şekilde çalışıldığını ifade eden Erdoğan, “Benim ülkemde niye olmasın? Şair ne güzel söylüyor, ‘Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya’. Böyle baktılar” ifadelerini kullandı.
Yeri geldiğinde “Bu ülkenin yüzde 99’u Müslüman” denildiğini belirten Erdoğan, “Ama Müslüman, kendi inancının gereği olarak okumuş, üniversite bitirmiş ama kalkıp bu ülkede diğer hanım kardeşiyle… Başı açık, başı örtülü hepsi bizim yavrumuz bunların, hepsi bizim vatandaşımız o da istifade edecek o da istifade edecek. Bu ayrımcılık niye? Yıllarca, bunu yaptılar” dedi.
“Tacize uğrayan kadına etmedik hakareti bırakmadılar”
Gezi Parkı odaklı olaylarda Kabataş’ta yaşananları da hatırlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Gezi olayları esnasında bir genç kadın ki, genel başkanı olduğum partinin bir belediye başkanının gelinidir bu, bir anne, yanında çocuğu da olduğu halde bir grubun Kabataş’ta tacizine maruz kaldı. Ne oldu biliyor musunuz? Kimse o kadını, o hanımefendiyi taciz edenleri konuşmadı, onları kınamadı, onların peşine düşmedi. Tacize uğrayan kadına ise etmedik hakareti bırakmadılar. Terbiyesizce, ahlaksızca, vicdansızca o kadının üzerine gittiler, gitmeye devam ediyorlar. Hatta bu hanımefendiyle ilgili gidip incelemesini yapıp olumlu yazılar yazan 4 tane bayan köşe yazarına da olmadık hakaret bırakmadılar. Şimdi de bir taraftan yalan yanlış hakaretlerle sosyal medyada üzerlerine gitmeye devam ediyorlar. Hani tacizde esas olan, kadının beyanıydı. Hukuk böyle diyor. ‘Müftünün karısıyım’ diyerek istismar yapanlara sesini çıkarmayanlar, tacize uğrayanın acısını deşmek için seferber oldular. Müftünün karısı falan değil. Tam bir istismar.”
Bir taraftan çarşaflı kadınlara rozet takılırken öteki taraftan da çarşaflı kadınları köle olarak gösteren sergiler açıldığını anlatan Erdoğan, milletin değerleriyle uyumlu görünmek adına bir yandan çarşaflı kadınlarla resim çektirilirken diğer yandan da kadınların zincire vurulup sergi salonun ortasına oturtulduğunu söyledi.
“Asıl ayrımcılık işte budur”
Bir yandan “Benim annem de başörtülü’ edebiyatı yapılırken aynı zamanda elleri öpülesi anaların, evlatlarının mezuniyet törenlerine ve düğünlerine alınmayıp gözleri yaşlı kapılardan çevrildiğini aktaran Erdoğan, “Demek ki bunlar için önemli olan kadının bizatihi kendisi değil sadece bazı kadınlar. Asıl ayrımcılık işte budur” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
“Her ölümden, her acıdan kendileri için elverişli bir malzeme çıkarmanın peşinde koşanlar var ya, işte asıl ayrımcı onlardır. Üniversite kapısında başörtülü nöbeti bekleyenler var ya işte asıl ayrımcı onlardır. Bu milletin kendi bağrından çıkardığı kurumlar olan imam hatipleri, meslek liselerini, oralarda okuyan kız öğrencilerimizi sırf kendi kalıplarına uymuyor diye tahkir edenler var ya, işte asıl ayrımcı onlardır. Tacize uğrayan kadının kendisine değil kıyafetine bakanlar var ya, işte asıl ayrımcı onlardır. Güya kadın haklarını savunmak adına ortaya çıkan bu gibiler, aslında kadınlara en büyük hakareti ediyorlar. Ayrımcılığa maruz kalan, şiddete uğrayarak hayatını kaybeden, taciz edilen kadınların hakları asla bu şekilde savunulamaz.”
“Kayalıklarında bir genç öldüğü gün beldenin, Halkı seni karanlık rüyalarında görmüş, Ey yadı gönlümüzden çıkmayan afet senin, Sevmediklerin değil sevdiklerin ölürmüş” dizelerini okuyan Erdoğan, hiçbir ayrıma tabi tutmadan, sadece ve sadece insan olduğu, yaratılmışların en şereflisi olduğu için tüm insanları sevdiklerini, onlar için çalıştıklarını, sevindiklerini ve üzüldüklerini söyledi.
Erdoğan, kadına karşı yapılan her türlü ayrımcılığa olduğu gibi bu tür ayrımcılıklara karşı da bugüne kadar var gücüyle mücadele ettiğini ve bundan sonra da mücadeleye devam edeceğini vurguladı.
“Kendime karşı saygımın gereğidir”
Başbakanlığı döneminde, kadın haklarıyla ilgili 2010 anayasa değişikliklerine çok önemli konuları eklediklerini anlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Niye? İşi sağlama bağlayalım diye. Yasal değil anayasal. Sağlama bağladık, gelecek teminat altında olsun. Bir evlat olarak, bir eş olarak, iki kız çocuğu, iki gelin sahibi bir baba olarak her şeyden önce bu benim kendime karşı sorumluluğumun, kendime karşı saygımın gereğidir. Bu vesileyle ne şekilde olursa olsun şiddete maruz kalarak, hayatını yitirmiş tüm kadınlarımıza, tüm kızlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Masuma, mazluma, bilhassa da bu durumdaki kadına el kaldıran, canını yakan, ölümüne yol açan herkesi de lanetle anıyorum.”
Her türlü istismarın, her türlü ayrımcılığın kötülüğüne işaret eden Erdoğan, ancak kadının emeğinin istismarının, iş hayatında maruz kaldığı ayrımcılığın bir başka kötü olduğunu vurguladı.
“Biz kadının çalışmasına, kendi ihtiyaçları için evine, ailesine katkıda bulunmak için para kazanmasına asla karşı değiliz. Kariyer yapmak isteyen kadının da kendi işini kurmak isteyen kadının da yanındayız” diyen Erdoğan, iş yerlerinde kadınların haksızlığa maruz kalmasına, daha düşük ücretle çalıştırılmasına, sosyal haklarının kısıtlanmasına asla izin vermediklerini ve vermeyeceklerini belirtti.
Aynı şekilde çocuğu olan kadının, annelik görevlerini, çalıştığı iş yerinin engellemesine de müsaade etmediklerini anlatan Erdoğan, bunun için geçen 12 yılda pek çok anayasal, yasal değişiklik yaptıklarını, mevzuat düzenlemeleri getirdiklerini bildirdi.
Bugün kadınların iş hayatındaki yerinin, eskisiyle mukayese edilemeyecek kadar iyi durumda bulunduğunu ifade eden Erdoğan, “Sizler 20 yıldır bu kurultaylarda bu meseleleri konuşuyor, tartışıyorsunuz. Değişimi bizzat yaşayan, en iyi gören, en iyi takdir edecek olan sizlersiniz. Birtakım eksikler, birtakım aksaklıklar, yapılması gereken birçok şeyler muhakkak vardır, olabilir. Yalnız sizler birliğinizi, beraberliğinizi muhafaza ettikçe, kendi haklarınızı koruma konusunda kararlı davrandıkça, bunların da kısa sürede aşılacağından şüpheniz olmasın” değerlendirmesinde bulundu.
Her alanda olduğu gibi iş hayatında da kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık yaptıklarını dile getiren Erdoğan, “Niçin? Çünkü geçmişten beri gelen çok büyük bir boşluk var, çok büyük bir haksızlık var. Bunu süratle telafi etmek için pozitif ayrımcılık yoluna gidiyoruz” dedi.
Bugün eğitim konusunda artık kadın-erkek ayrımı diye bir şeyin neredeyse kalmadığını gördüklerini belirten Erdoğan, “Vatandaşlarımız erkek çocuklarının okumasına ne kadar önem veriyorsa kız çocuklarının okumasına da en az o kadar önem veriyor, burada çok ciddi bir hamd olsun, irtifa kazandık” ifadelerini kullandı.