Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Eğer bizde başkanlık sistemi olsaydı biz geldiğimiz noktanın çok daha ilerisinde olurduk. Birçok kez bizim önümüzü tıkanmıştı, bunları aşana kadar çok mücadeleler verdik” dedi.
Erdoğan, TRT’deki canlı yayında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, göreve geldiği 28 Ağustos 2014’ten bugüne yurtiçi, yurtdışı seyahatleri ve Türkiye’ye gelen yabancı konuklarıyla yoğun bir gündemi bulunduğunu ifade ederek, hiçbir zaman gündemin dışında kalmadığını, gündemin dışında kalmasının da görevi gereği mümkün olmadığını söyledi.
“Buradaki görevimiz cumhurun başı olarak aldığımız yetkinin hakkıyla kullanılmasını gerektiriyor” diyen Erdoğan, cumhurbaşkanı olarak 19 ülkeyi ziyaret ettiğini, ziyaretlerinde 50’ye yakın devlet ve hükümet başkanıyla görüştüğünü, Türkiye’ye gelen devlet ve hükümet başkanları, bakanlarla görüşmeleri olduğunu, büyükelçilerle görüşmeler gerçekleştirdiğini anlattı.
Yurtiçindeki sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki etkinliklerde vatandaşlarla bir araya geldiğini, son olarak 405 muhtarı Saray’da ağırladıklarını dile getiren Erdoğan, “Muhtarla Beştepe’yi, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı bütünleştirelim istiyoruz. Hedefimiz 50 bin muhtarımızla burada bir araya gelmek, onlarla konuşmak daha sonra da yemekli toplantımızı yaparak, diş kiralarını da verip buradan uğurlamak. Bu şekildeki süreci başlattık” diye konuştu.
Erdoğan, muhtarların Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda ağırlamanın onlarda farlı bir heyecanı meydana getirdiğini ve bundan sonra da Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapılacak çok amaçlı salonda bin, 2 bin muhtarı bir araya getirerek bu etkinliğe devam edeceklerini belirtti. İçişleri Bakanlığının hazırladığı formla muhtarların sorunlarını alacağını, oluşturulacak birimle bunların yakın takibinin yapılacağını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Böylece en tabandan en tavana bir irtibatı İçişleri Bakanlığımız sağlamış olacak. Bu da inanıyorum ki hükümetimizin etkinliklerinden çok çok önemli bir alan olacak. Durmak yok diyoruz, yola devam” dedi.
Başkanlık sistemi
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Nasıl bir başkanlık sistemi arzu ediyorsunuz, neden böyle bir şeyi gerekli görüyorsunuz, sistemdeki yetki denetimi dengesi nasıl olmalı” sorusu üzerine, başkanlık sistemi üzerinde birçok spekülasyon yapıldığını, bu konuyu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Başbakanlığı döneminde de gündeme getirdiğinde yine birçok spekülasyon yapıldığını anımsatarak, “Birçok alışkanlıkları siz değiştirmeye, reforme etmeye yönelik adımlar atarsanız bunların üzerinden spekülasyonları muhakkak yaparlar” ifadesini kullandı.
Başkanlık sistemini daha önce 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de gündeme getirdiğini, Özal’ın başkanlık sistemini “en ideal sistemlerden bir tanesi” olarak ifade ettiğini hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Dünyada şu anda G20 ülkeleri içerisinde, en gelişmiş ülkeler malum, bunların içerisinde şu anda 10 tanesi başkanlık sistemiyle yönetiliyor, geri kalan 8 tanesi başkanlı sistemi değil, böyle bir yapı içerisinde artık bir gerçeği görmemiz lazım. Acaba çok daha seri, kolay nasıl muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarız. Bunun üzerinde düşünmemiz lazım. Çünkü çok başlılık bir defa ayaklarımızı adeta prangaya vurmuş gibi süreci ağırlaştırıyor, hızlandırmıyor. Şu anda parlamenter demokrasi dediğimiz olay nedir? Parlamento esaslıdır. Parlamento esaslı sistem de başkanlık sistemi yok farz edilmiyor ki orada da o var. Burada şimdi bazıları Amerikan sistemi diyor, bu tartışılır, ayrı bir konu. Amerika’da Temsilciler Meclisi var, Senato var. Türkiye de illa onu yapacak değil. Türkiye bunu kalkar sadece parlamento olarak, milletvekilleri olarak alır onlarla bu süreci işletir.
Denetim esaslı mı olacak? Tabii ki denetim esaslı olacak. Denetleyen neresi olacak? Parlamento olacak, Meclis olacak. Yani Meclis’in vermediği bir izni siz bir defa kullanamazsınız. Anayasa ile başkana verilmiş olan tabii ki bir yetkiler vardır, onun belirlenmiş bir yetki alanı vardır. O yetki alanında hareket edeceği gibi aynı zamanda parlamentonun kendisine vereceği yetkileri kullanma hakkı doğacaktır. Bunun nereye kadar olacağı, bunları belirleyecek olan yine orasıdır. Bir defa denetimsiz bir anlayışın olması çok çok sıkıntılar doğurur böyle bir sıkıntıya zaten mahal vermek mümkün değildir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, teori noktasında birçok insanın bazı şeylerin teorisini ortaya koyabileceğini ama yaşamanın farklı tecrübeler kazandıracağını anlatarak, Nasreddin Hoca’nın damdan düşmesini konu alan fıkrasını anımsatarak, “Ben damdan düşmüş birisiyim. Damdan düşmüş birisi olarak bu işleri biraz biliyoruz. İstanbul Büyükşehir’de yaptığımız uygulamalar ortada, başarımız ortada, bunu İstanbullu biliyor. 12 yıllık ülkemizdeki başbakanlığımız döneminde yaptıklarımız da ortada. Eğer bizde başkanlık sistemi olsaydı biz geldiğimiz noktanın çok daha ilerisinde olurduk. Birçok kez bizim önümüz tıkanmıştı, bunları aşana kadar çok mücadeleler verdik” diye konuştu.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile kendisinin başbakanlığı dönemindeki sürecin farklı bir süreç olduğunu, şu anda da Başbakan Ahmet Davutoğlu ile kendisinin arasındaki sürecin de yine farklı olacağını dile getiren Erdoğan, bunun tersinin olması halinde engellerin de ortaya çıkacağını kaydetti.
Erdoğan, mevcut sistemle üçlü kararnameyle bir kişiyi istedikleri makama atamakta sorunlar yaşandığını ama başkanlık sisteminde böyle bir sorunun yaşanmayacağını belirterek, “Çalışacağım adamı ben belirlerim. Benle gelen benle gider. Bunu şu andaki sistemde yapamazsınız, sizinle gelen sizinle gitmiyor. Birileri bunu engelliyor, mesela yargı engelliyor. Yargı bunu engellediği zaman yerindelik ne olacak? Halk sorumlu olarak kimi tutuyor? Siyasiyi tutuyor. Yargıdakini tutuyor mu? Hayır. Yargıdaki gelip ‘ben 11 defa alırım, 12’nci defa tekrar atarım’ diyor. Yargıyla böyle bir sürtüşmenin içerisine giriyorsunuz. Böyle memleket yönetilmez ki şehirler yönetilmez ki kurullar yönetilmez ki. Bunların hepsi parlamenter sistemin bana göre eksikleridir, yanlışlarıdır. Başkanlık sistemiyle bunların ben aşılabileceğine inanıyorum” değerlendirmesinde bulundu.
“Bakanlar Kuruluna başkanlık ettiniz, bu anayasal hakkınız. Bu konuda hukukun zorlandığına dair yorumlar var. Türkiye hukukun sınırlarını zorlayarak mı ilerliyor” sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle yanıt verdi:
“Şu anda mevcut yapı içerisinde bu böyle. Ben basit bir örnek vereyim. Nasuhi Bey’in kendisi… Bu hükümet Nasuhi Bey’i TRT’de genel müdür muavinliğine atadı. Kaç kez alındınız görevden? Şimdi bu nasıl yürüyecek? Siz bir kuruma inandığınız birisini atıyorsunuz. Bakıyorsunuz ki birileri bir şikayette bulunuyor, hemen görevden alınıyor. Bu sefer hükümet, ‘ben buna inanmışım, ben bunu getireceğim’ diyor tekrar sizi atıyor. Yargı alıyor, siz atıyorsunuz, yargı alıyor, siz atıyorsunuz. Kurum ne oluyor? Oradaki ast, üst ilişkisi bozuluyor. Bizim hukuku zorlama noktasından sıyrılmak için bu işi başarmamız lazım. Böyle bir adımın atılabilmesi için öncelikle anayasa değişikliği şart. Anayasa değişikliği için 367 şart. Burada hükümetimizin öyle bir adımı atabilmesi için 367’yi yakalaması lazım veyahut da 330’u yakalaması lazım, referandumla böyle bir değişikliğini halka götürsün. Sistemi değerlendirme noktasında kanaatlerimi söylüyorum, sistem noktasında böyle bir şeye inandığım için konuştum. Bizim Burhan Bey’in konuyla ilgili yazmış olduğu kitabı var. Başka yazılmış bu konuyla ilgili birçok kitaplar var. Bunların tartışılması, halkımızın bu tür sistemleri tanıması, anlaması bakımından isabetli olacağı inancındayım.”
“Amerika olunca padişahlık olmuyor”
“Ana muhalefet liderinin eleştirisi var; padişahlık istediğinizi söylüyor, başkanlık sistemini istemenize karşılık olarak. Ben geçen hafta bir yabancı fon heyetiyle toplantıdaydım, sorular sordular, niye başkanlık istediğinizi sordular. Ben de sizin son seyahatinizde verdiğiniz cevabı söyledim. İşleyişi, yönetimi hızlandırmak istediğinizi söyledim. ‘Hızlandırıp da ne yapacak, yetki aldıktan sonra ne yapacak?’ dediler. Niye bu tür soru işaretleri, kafalarda oluşuyor?” şeklinde bir soru yönelten gazeteciye, “O soruyu sorana sormalıydınız, siz nerelisiniz veya hangi ülkeden geldiniz” diyen Erdoğan, “İngiltere” karşılığını alması üzerine, şöyle konuştu:
“Bana göre İngiltere bir yarı başkanlıktır. Hakim olan unsur kraliçedir. Bakınız şu anda Amerika’da padişahlık sistemi mi var? Amerika olunca padişahlık olmuyor, Brezilya olunca padişahlık olmuyor, Güney Kore olunca padişahlık olmuyor, Meksika olunca padişahlık olmuyor. Yani Türkiye’de böyle bir tez ileri sürülünce niye padişahlık oluyor? Bunu onlara, soruyla aynı şekilde cevabını vermek lazım. Dert aslında başka. Yani hızlı gidip de ne olacak, ne demek ne olacak? Bizim hız yapmamız lazım. Bizim bu yarışta mesafeyi bir defa hızla kapatmamız lazım. Eğer biz şu 12 seneyi bu kadar zor şartlarda yürüttüysek, bu da demek ki gördüğümüz bazı şeyler var. İstiyoruz ki daha iyiye gidelim, halkımızın yaşam standardını daha yüksek seviyelere çıkaralım.”
“Biz de hizmetin daniskasını bu ülkede vermek istiyoruz”
“Şimdi Türkiye’de muhalefetin, hepsini kastediyorum, bir defa böyle kalkınma malkınma diye derdi yok zaten. Biz bugüne kadar ne dediysek hep onlar aksini söylemiştir. Biz ‘beyaz’ dediysek, onlar ‘siyah’ demiştir, ‘siyah’ dediysek ‘beyaz’ demiştir” diye konuşan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, ulaşımda, enerjide aklınıza ne gelirse hepsinde, biz de hizmetin daniskasını bu ülkede vermek istiyoruz. Bunun için de öncelikle siyasi iradeyi güçlü kılmamız lazım. Çünkü sorumluluk siyasi iradede. Bunun birinci derece dayandığı yer neresidir, milli iradedir. Milli irade eğer size bu yetkiyi veriyorsa, milli iradenin vermiş olduğu yetkiyi en ideal şekilde kullanmak lazım. Ben şu anda en ideal şekilde kullanamıyorum. Kullanamadığım zaman 4 sene sonra halkın huzuruna çıktığım zaman bu hesabı nasıl vereceğim. Sormaz mı cumhur, ‘biz senden şunu da bekliyorduk, niye yapmadın?’ Şimdi bunların hakkını vermek gerekiyor. Yani biz hamdolsun artık 2002 sonundaki Türkiye değiliz, bugün çok daha farklı konumdayız. Gündemi belirlenen bir Türkiye de değiliz çok daha farklı konumdayız ama ben cumhurun beklentilerini, bütün kamuoyu araştırmalarıyla gayet iyi biliyorum. Eğitimde biliyorum, sağlıkta biliyorum, adalette, ulaşımda, enerjide, tarımda aklınıza ne gelirse…”
“Kamuoyunda başkanlık sistemine destek var mı?”
Erdoğan, “Kamuoyunda başkanlık sistemine destek var mı?” şeklindeki soru üzerine de, “Ben size enteresan bir şey söyleyeceğim; yani Başbakanlığımın ikinci, üçüncü senesindeki kamuoyu araştırmalarıyla bugün olay çok çok farklı. Bugün yani tabii geçmiş dönem itibarıyla söylüyorum, o zaman partimin tabanındaki olay bile çok ciddi bir ivme tutturdu. Onlarda bakış çok daha farklı gelişti. Çünkü olaylar yaşanarak, destek bu konuda arttı. Şu anda da yine Türkiye ortalamasına baktığınız zaman, ‘evet, hayır’da denge çok çok olumlu istikamette” şeklinde konuştu.
“Sizin kendinizi yakın hissettiğiniz, aşağı yukarı şöyle bir şey; cumhurbaşkanı ile başbakanlık makamının daha nezedildiği ve parlamento denetiminin geçerli olduğu, anayasa mahkemesinin denetiminin geçerli olduğu, Sayıştay vesaire gibi kurumların hala denetim yetkilerinin olduğu bir sistemden bahsediyorsunuz aslında, doğru anlamış mıyım?” şeklindeki soruyu da yanıtlayan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
“Bu sistemler oluyor ama bu sistemlerin işleyişinde başkanın belli bir yere kadar da yetkisi oluyor. Bu var. başbakan noktasında da mesela başbakan, bir defa başbakan olarak değil, diyelim ki başkan birinci yardımcısı olarak görev alıyor, ikinci yardımcısı olarak görev alanlar vesaire. Fakat onların muadilleri, hükümet başkanlarının olduğu ülkelerde, başbakandır. Bu demek değildir ki başkan, başbakanlarla görüşemez. Hayır, onlarla da görüşür. Yani sistemin bir defa omurgaları vardır ki o omurgalarla lüzumsuz olanları varsa onları zaten koyarsınız bir kenara ama yok olması gerekenler varsa, onlarla beraber zaten yine yola devamdır ve tabii dünyayı biz yeniden keşfetmiyoruz. Bu işin başarılı olduğu yerler hepsi masaya yatırılmak üzere, bunlar üzerinde çalışarak en ideali hangisi ise bunu sistem olarak oturtmak ve bu işi reforme etmenin çok çok isabetli olacağı inancındayım.”
Erdoğan, bir gazetecinin, “O zaman zihninizde bir modelin aslında tamamen teşekkül ettiğini düşünebiliriz, netleştirdiniz” sözlerine, “evet” karşılığını verdi.
1915 olayları
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “1915 olaylarının, 100. yıl dönümü geliyor. Bu konuda Türkiye nasıl bir hazırlık içinde? Çünkü karşı taraftan da lobilerin hareketleri söz konusu. Ermenistan ile ilişkiler konusunda sizin bir davetiniz olmuştu, Sarkisyan’a. Bu konuda ikili ilişkilerde bir süreç olacak mı?” şeklindeki soru üzerine ise “Tabii bu konuyla ilgili olarak bildiğiniz gibi geçen yıl 23 Nisan’da benim bir mektubum olmuştu. Bu mektuba karşı biz Ermenistan’dan olumlu bir cevap almadık. Fakat dünyanın birçok yerinde gittiğimiz, görüştüğümüz liderler veya bize gelenlerin hepsi de bu mektubumuzdan dolayı memnuniyetlerini hep bize ifade ettiler. Fakat bu Ermeni diasporası rahat durmuyor. Onlar yine karıştırmaya, kurcalamaya devam edip ve Türkiye ile bu noktada bir cebelleşmenin, adeta kavganın içerisinde bu süreci işletmek istiyorlar. Bizim üzerimizde olan görev, bir defa böyle bir şeyi kabul etmemiz mümkün değil” dedi.
Erdoğan, “Yani birilerinin siparişi üzerine, biz sözde Ermeni soykırımını kabul etmeye mecbur değiliz. Biz diyoruz ki bu konuda samimiyseniz gelin, bunları bırakalım tarihçilere, tarihçiler bu konuda çalışsınlar, arşivlerimizi açalım. Biz arşivimizi açtık. 1 milyonun üzerinde belge, bununla ilgili ortaya çıkardık. Ermenistan’ın varsa arşivi, o da çıkarsın. Üçüncü ülkelerde varsa onlar da çıkarsın. Fakat bunların hiçbirisi böyle bir gayretin içine girmiyorlar. Tamam, biz tarihçilerimiz tespit ettik, siz de tespit edin. Üçüncü ülkelerden de tespit edelim. Çalışsınlar, bu çalışmaların neticesinde raporlarını bize sunsunlar, ondan sonra da siyasiler olarak biz masaya oturalım” diye konuştu.
“Atılması gereken adımları da atarız”
““Eğer hakikaten bunun neticesinde bizlerin bir suçu varsa, ödememiz gereken bir bedel varsa, kalkar o zaman Türkiye olarak biz bunu değerlendirir, atılması gereken adımları da atarız” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Fakat burada dikkat edelim. Bir 1915 tarih olarak ortada, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ortada bir de karşı tarafta açılmayan arşivler ortada ama bizim açtığımız arşivler ortada. Sadece yaptıkları iş; ‘Türkiye suçlu.’ Böyle demekle Türkiye suçlu olmaz. Arşivlerimizin içerisinde yapılmış yanlışlar olduğu kadar karşı tarafın bu noktada yapmış olduğu katliamlar da var, onlar da belgelere dayalı. Bütün bunları hep birlikte ele almak, ona göre değerlendirmesini yapmak gerekir diye düşünüyoruz. Bu konuda da biz samimi olarak masaya oturma noktasında, biliyorsunuz Ahmet Bey, Dışişleri Bakanıyken İsviçre’de bir süreci başlattık, orada da masadan kaçtılar. Kaçan onlar ama biz yine kovalayacağız dedik, yine onlar kaçtılar. Şimdi yapmak istedikleri şey, sürekli hiç alakası olmayan ülkelere gidip, oralardan bakıyorsunuz kendilerine göre bir karar çıkartıyorlar. Alakası olmayan, dünyanın değişik bölgesindeki bir ülke, yani sorsanız Ermenistan nerede, haritada yerini gösteremez, orayla ilgili bakıyorsunuz bir iki adamı çok farklı yöntemlerle ele geçirip parlamentosunda oradan bir karar çıkartmak suretiyle, ‘işte filanca ülke de bunu destekliyor.’ Artık bunlar dünyada kolay kolay yer bulmaz, bulmayacaktır. Biz samimiyiz ama dediğim gibi ölçümüz şu; arşivlerimiz açtık varsa siz de açın ve bizim şu anda hala açılabilecek arşiv noktasında belgelerimiz var. Biz bunları da açmaya hazırız. Varsa üçüncü ülke onlar da açsın. Tarihçileri mi koyacağız arkeologları mı koyacağız, siyaset bilimcileri mi koyacağız kimleri görevlendireceksek görevlendirelim, onlar beraber çalışsınlar ondan sonra çıkacak rapora hep beraber saygıyı duyalım.”
“Olay, tek taraflı değil”
Erdoğan, Türkiye’nin 1915 olaylarına açık ve insan odaklı yaklaşımının neden karşılık bulmadığına yönelik soru üzerine de “Orada doğru, yani bizim özellikle dünyada bunların, bu diaspora faaliyetlerine karşı zayıf olduğumuz ortada. Burada hep farklı ittifaklar da var. Bunu söylemek zorundayım. Ben tabii o mektubumda bu gerek Ermeni vatandaşlar gerekse Osmanlı vatandaşları olarak, Müslüman Türkler noktasında onların da ruhuna tabii bir rahmet okudum. Çünkü olay tek taraflı değil. Onlardan ölenler olduğu gibi yani Osmanlı Evlad-ı Fatihan’dan ölenler de oldu. Her iki tarafı bu noktada da dile getirdim, o mektubumda ve bunu aklıselim olanlar zaten inkar etmiyor. Onlar da kabul ediyor. Fakat aklı selim sahibi olmayıp da önyargılarla hareket edenler olaya farklı yaklaşıyor. Sıkıntının altında biraz bu yatıyor.
Bu lobi faaliyetleri, uluslararası anlamda biliyorsunuz birçok lobi şirketleri var. Bunlara tabii çok ciddi rakamlar, çok ciddi paralar harcamak suretiyle bu adımları atıyorlar. Bunlar yeni şeyler de değil ve bakıyorsunuz şimdi Hollywood’da falan çok ilginç filmler hazırlıyorlar. Bu filmlerle daha etkili olmaya çalışıyorlar. Doğrusu biz mesela onların oluşturduğu bir şeye aynı derecede girebilme noktasında, o rakamlarla girmeyi şu anda çok düşünmüyoruz. Çünkü burada ifade edemem, gelen rakamlar öyle basit rakamlar değil. Zihniyet noktasında ilişki halinde oldukları yerler bu noktada çok çok farklı.”
“Legal görünüm altında bir illegal örgüt”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “MGK’da, ‘legal görünüm altındaki illegal faaliyetleri yürüten örgütler’ diyerek biz paralel devlet yapılanmasını kayda girdik. Bunu tavsiye kararı olarak hükümete gönderdik. Hükümet de buna uyarak, burayla ilgili Bakanlar Kurulu kararını çıkardı. Bu, şu demektir: 2015 Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin içinde PDY veya PY olarak yerini almıştır. Nedir? Legal görünüm altında bir illegal örgüt” dedi.
“Ben, Çözüm Süreci’nde hiçbir zaman maalesef, bu arkadaşların samimi olduğunu görmedim. Şu anda da samimi değiller. Eğer samimi olsalar 6-7 Ekim olayları, hala Cizre, Silopi, buralardaki olaylar olmazdı” ifadesini kullanan Erdoğan, “Samimi olsalar, bakın çok daha ilgincini söyleyeceğim, hükümet, devlet şurada, diyelim ki Yüksekova’da havalimanı yaptırıyor, çoktan burası bitecekti, hala yapılan tehditler oradaki iş makinelerinin yakılması sebebiyle burası bitmiyor. Yollar aynı şekilde, yol kesmeler. Cizre’de açılan hendekleri görüyorsunuz. Bunları yapmak suretiyle kim zarar görüyor? Orada yaşayan benim Kürt kardeşlerim değil mi? Bunlar bir taraftan çıkıyor diyorlar ki ‘Biz Kürtlerin temsilcisiyiz’ öbür taraftan insanca yaşamasına engel olacak ne varsa onu yapıyorlar” diye konuştu.
Türkiye’nin huzurunu Çözüm Süreci’nde buldukları için bu süreci başlattıklarını ifade eden Erdoğan, bunu önce Demokratik Açılım, Milli Birlik Kardeşlik diye başlattıklarını, Çözüm Süreci olarak devam ettirdiklerini ve aynı şekilde devam ettireceklerini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Fakat bu konuda da samimi değiller. Çünkü uygulamaları görüyoruz, yaklaşım tarzlarını görüyoruz” dedi.
“Çözüm süreci konusunda nasıl bir yol haritası olacak? PKK’nın silah bırakacağına dair bir takım şeyler vardı, Kandil farklı, İmralı farklı. Türkiye’nin en büyük projesi belki. Nasıl bir 6 ay bekliyor bizi bu çerçevede?” sorusunu yanıtlayan Erdoğan, “Bu konuda bunların bir defa istikametini belirleyecek emir meselesinde nereden, kimin emriyle neyi, nasıl yapacağız gibi belirlenmiş bir yolları yok” ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bakıyorsunuz Ada bir talimat veriyor, Dağ bir talimat veriyor ve bu talimatlar zaman zaman tabii kesişmiyor. Kesişmeyince farklı adımlar atılıyor ve bakıyorsunuz hemen bilgiler geliyor. ‘Bizi dinlemeyen bazı grupların uygulamasıdır’ diyor. Burada tabii siz neticeye varabilir misiniz, varamazsınız. Sık sık da biliyorsunuz yeni yeni örgüt isimleri çıkıyor ortaya. Alıştıklarınızın dışında da örgüt isimleri çıkıyor. Niye hedef saptırmak için. Şimdi mesela iç güvenlik yargı paketi şu anda çıkıyor. İç güvenlik yargı paketiyle birlikte ben doğrusu Çözüm Süreci’nde önemli mesafe alınacağına inanıyorum. Silah bırakmaydı, molotof kullanılmaması olayıydı, maske olayıydı vesaire buna benzer her şey. Çünkü, halk huzur istiyor. Benim Kürt vatandaşım da huzur istiyor ama tehditler neticesinde huzura kavuşamıyor ki. Burada hukuktan taviz vermeksizin bu adımların atılmasıyla birlikte ben inanıyorum ki bir defa benim Kürt vatandaşım, Kürt kardeşim burada ortaya çok daha farklı bir direnç koyacaktır. Bunu bir çok bu noktada görüştüğümüz STK’lar olsun, mesela muhtarlar olsun, hepsi bakıyorum aynı noktadalar. Fakat onların bu zeminini bizim ne yapmamız lazım, güçlendirmemiz lazım. Devletin de yanında, arkasında olduğunu hissetmesi lazım.”
“Bizim derdimiz şu, Türkiye huzura nasıl kavuşacak”
Erdoğan, “Sizi dinlerken biraz karamsar gördüm. Çözüm Süreci’ne örgüt üzerinden bakınca söylediğiniz kaygılar doğru ama örgütün içerisinde mesela Hatip Dicle gibi siyasi aktörler çaba harcıyorlar. Yani örgütün bu tutumunu, siz bunu neye bağlıyorsunuz? Örgütün güvensizliğine mi bağlıyorsunuz, yoksa başka güçler de var mı devrede? Türkiye’nin Çözüm Süreci’ni engellemek için farklı aktörler mi devreye giriyor?” sorusu üzerine şunları söyledi:
“Çözüm Süreci’yle ilgili olarak bir defa bu sürecin oturması, yerleşmesi her şeyden önce Türkiye’deki iktidar mücadelesini, iktidar beklentisi içerisinde olanların aleyhine geliştireceği için buna bir defa olumlu yaklaşmıyorlar. Mesela biz bu konuda bu göreve geldiğim ana kadar hiçbir zaman karamsar olmadık, rahat hareket ettik. Akil insanları topladıysak bundan dolayı topladık. Benden sonra Sayın Başbakan aynı şekilde bu süreci devam ettirdiyse bundan dolayı devam ettirdi. Niye? Bizim derdimiz var. Bizim derdimiz şu, Türkiye huzura nasıl kavuşacak.”
Milletçe bu işin yürütülmesinin, milletçe ümitvar olmanın gayreti içinde olmak istediklerini, bu süreçte Akil İnsanların çok ciddi bir mücadele verdiklerini, bazı yerlerde edep, adap dışı saldırılara rağmen bu mücadeleyi sürdürdüklerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
“Daha sonra bize gördüklerini, bildiklerini, tespitlerini hem raporla hem de özet sunumlarla ifade ettiler. Bunu engellemek isteyen Türkiye’de tabii siyasi mücadelenin içerisinde olanlar olduğu gibi siyasi mücadelenin dışında olanlardan da Çözüm Süreci’ne engel olmak isteyenler var. Tabii burada birinci derecede paralel devlet yapılanması olarak benim sık sık ifade ettiğim örgüttür. Bazıları buna cemaat diyor, cemaatle alakası yok bu işin. O samimi cemaatleri de yani onlara saygısızlık yapmış oluruz. Burası artık bir örgüttür ve bunu bizler biliyorsunuz Milli Güvenlik Kurulunda da gündeme getirmek suretiyle, Milli Güvenlik Kurulunda ‘legal görünüm altındaki illegal faaliyetleri yürüten örgütler’ diyerek biz paralel devlet yapılanmasını orada kayda girdik. Bunu tavsiye kararı olarak hükümete de gönderdik. Hükümet de buna uyarak, burayla ilgili Bakanlar Kurulu kararını çıkardı. Bu, şu demektir: 2015 Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin içinde artık PDY veya PY olarak yerini almıştır. Nedir? Legal görünüm altında bir illegal örgüt. Buna karşı tabii şu anda devlet bütün kurumlarıyla mücadelesini sürdürmeye başlamıştır. Sürdürüyoruz, sürdüreceğiz.”
“Böyle bir yargı mensubuna güven de olamaz”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 17-25 Aralık süreci, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a yapılmak istenen operasyona bakıldığında o operasyonun uzantıları olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
“Bu uzantılar içerisinde aktörler kimler diye baktığınızda burada paralel devlet yapılanmasının, paralel yapının temsilcilerini görüyoruz. Geçenlerde bir gazetede, şu anda açığa alınmış olan savcılardan bir tanesinin açıklaması çok çok manidar. Orada ben sadece bir kısmını okumakta fayda görüyorum. O da şudur: Yani her şeyi bir tarafa koyalım ama o hakikaten insanın tüylerini diken diken yapıyor. Yani, ‘bence’ oraya o kelimenin konulması, sen bir yargı mensubusun, sen ‘bence’ diyemezsin. ‘Bunun arkasındaki hedef başbakan’ diyemezsin. Tahminler üzerine bir şeyi bina edemezsin. Mesela çok enteresan, oğlumla ilgili yaptığı açıklamada diyor ki, ‘Bilal Erdoğan’la ilgili olarak somut herhangi bir şey yoktur.’ Ondan sonra bana geliyor, benimle ilgili de ortaya herhangi bir şey koyamıyor, ‘bence’ diyor, ‘hedef Erdoğan’dı’ diyor. Şimdi bir savcı eğer böyle bir ifadeyle ortaya çıkıyorsa ben diyorum ki, burada hukuki sorumluluk yoktur. Böyle bir yargı kurumuna, müessesine veya mensubuna güven de olamaz. Açığa alınma meselesinde bu işin nereden nereye vardığını göstermesi bakımından bu çok büyük bir önem ifade ediyor. Tabii nerelerden nerelere geldik. Nasıl bir mücadele bu süreçte verildi. Her geçen gün bu işin haklılığı da ortaya çıkıyor.”
Emniyet teşkilatında olanların da ortaya çıktıkça, neler yapıldığının görüldüğünü ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
“Mesela geçenlerde biliyorsunuz emniyet teşkilatında işte zırhlı araçtan polis bakıyorsunuz bombayı atıyor Allah’tan ki o paralel ama arkadan gelen paralelci değil, hemen olaya müdahale ediyor ve yakalayıp teslim ediyorlar. Emniyet teşkilatı gibi bir teşkilatımızın içerisinde böyle bir kırılma yaşanırsa, böyle bir Allah muhafaza ayrılık yaşanırsa biz nereye varacağız. Güvenliğimizi nasıl sağlayacağız? Aynı şey silahlı kuvvetlerimizin içinde olursa bizim halimiz ne olacak? Bunlar ciddi olarak ele alınması gereken konular. Onun için hükümetimizin şu anda vermiş olduğu mücadele sıradan bir mücadele değil. Bizim verdiğimiz mücadele sıradan bir mücadele değil. Aklıselim sahibi vatandaşlarımıza özellikle şunu hatırlatmak istiyorum; bu işi lütfen hafife almayalım. Tabularla yaşanan bir dünya değil, biz Allah’ın verdiği bu aklı, Allah’ın verdiği ilmi, tecrübeyi, her şeyi biz hak yolunda, adalet yolunda, hukukun tesisi için kullanalım. Hukukun tesisi için bunu kullanamazsak, birileri mazlum durumuna düşer, birileri de zalim durumuna düşer. Biz zalimlerin yanında yer alamayacağımıza göre, burada devlet-millet kaynaşması lazım ki bu süreci atlatalım ve Çözüm Süreci’nden de beklediğimiz neticeyi o zaman çok daha farklı bir şekilde alırız diye inanıyorum.”